10 Nisan 2015 Cuma

 Nefret tohumları ve Terörü ululayan Entelektüeller


Birkaç günlüğüne şehir dışına çıkıp ufak bir tatil yapma amacındaydım ki, gene huzursuz ve çalkantılı ülkemde neler neler yaşanmış.   Son günlerdeki birkaç olayı not düşeyim burada, özellikle okumuş-yazmış kesimde terör ve şiddete karşı algıdaki kokuşma önemli.

          ---> 1 gün süreyle, ve öncesinde-sonrasında ara ara gerçekleşen kesintilerle, neredeyse tüm ülkede uzun elektrik kesintileri  yaşandı. Çocukluk yıllarımdaki sık elektrik kesilmelerini, mum ve gaz lambası ile beklemeleri tekrar yaşadık. Anânemlerimiz-babanelerimizin, yaşlı büyüklerimizin anlattığı elektriksiz eski yılları birkaç günlüğüne olsun kısmen deneyimlemiş olduk.

           ---> Bizler elektriksizlikten şikayet ederken, ülkede başka vahim olaylar yaşanmakta imiş meğerse...

        ---> İstanbul Çağlayan Adliyesi'nde savcı rehin alınmış bazı silahlı kişilerce  (DHKP-C).   Müzakereler sonuç vermeyince kurşunlar konuşmuş. Savcıya ateş etmeleri sonrası teröristler  (kimilerine göre "eylemciler")  öldürülmüş.

Üçü başına olmak üzere beş kurşun aldığı söylenen ağır yaralı savcı  Mehmet Selim Kiraz hayatını kaybetmiş.  ("Şehit" diyen de var.)
(31 Mart 2015 Salı)


Kanlı güncel olayı ilk duyduğum anda   bulunduğum ortamda Survivor  izleniyordu.  Nedir ne değildir diye merak edip internette haber sitelerinden sonra Twitter'ı açtığımda, takip ettiklerimin çoğunluğu -gene- AKP ve iktidara, devlet şiddetine sövüyordu. Devlet şiddetine tepki göstermeye bir itirazım olmaz;  ancak onlara göre bu olayda en masum taraf, savcıyı rehin alıp kafasına silah dayayan ve tetiğe basanlardı.   Buna  "Twitter terörü"  demiş birisi, gerçekten Twitter'ın göze çarpan hali bu.
(Sol cenahtan esen mahalle baskısı  mı dedi birisi?)


Böylece bir olayda daha, ölü bir çocuğun ("Berkin Elvan") ismi üzerinden kanlı olaylar köpürtüldü.  Ölü çocuklar üzerinden yapılan şiddet çağrıları ve ölüsevicilik nöbetleri...

Facebook, Twitter, sosyal medya;  ölmüşler ve ölülerden geçilmiyor mübarek!  Ölümleri ile kahramanlaştırılan gençler, çoktan ölmüş bitmiş liderler, kanaat önderleri... Ölülerden medet uman,  yaşama saygısı olmayan bir kaos toplumu...
Burada maksat planlamak, inşa etmek değil;  ölmek ve öldürmek.  İnanılmaz bir haddinibilmezlik ve dezenformasyon hali tüm taraflarda.


Umursamadan o çocukları sokağa ve devlet şiddetinin önüne sürenler;  hem onlar üzerinden kargaşa yaratıp hem de öldükleri zaman isimlerini yarı-tanrısallaştırıp, (toplum ortalamasına göre lüks hayatlarında/ofislerinde) internet üzerinden o ölü çocukların resimlerini paylaşmaya doyamama, ailelerini de işin içine katıp bitmez tükenmez bir ölü sevicilik ile cereyan eden kof  ama tehlikeli kutuplaşmalar yaratma çemberindeler.

Bir de bunlar ölen çocukları siyasi taraflarına göre ayrıştırır. Mesela ba(ğ)zı öldürülen çocuklar daha değerlidir onların mahallesinde. Linçle öldürülen çocuklar arasında dahi cillop gibi ayrım yaparlar.  (Ama sorsan, ayrımcılığa ve şiddete karşılar.)

"AQP gitsin de ne olursa olsun, koymuşum ülkeye!"  anlayışı ile, her hıyarım var diyene bir avuç tuz alıp koşmakta olan;   kanlı olayları fırsat bilip derhal halaya duran solcular, sosyalistler, etnikçiler, "the cemaat"çiler...   Şimdi hepsi süt kardeş olup HDP'yi destekleme kararı aldı, oyunu HDP'ye atmayanı sileceklermiş defterden filan.   İktidar partisi AKP'yi  "PKK ile görüşüyor"  diye geçmişte suçlayanların  HDP'ye oy verme kararı da tam bir kara mizah ya neyse.
(Neyse'ler birikmiş içimize...)


Son günlerdeki diğer kanlı olayları sıralamadan önce, sosyal medyadan bazı alıntılar yapmak istiyorum öncelikle.
Blog yazılarımda daha önce de paylaşmıştım, Atilla Yayla'nın TR solu eleştirisi ile başlayalım:
"Türkiye solu şiddete tapar.   Şiddet hakkında bir ayrım yapar;  soldan gelmeyen şiddeti abartır ve kınarken, kendi şiddetini haklı ve meşru görür."

Denizler icin yaratilan hic adam oldurmediler ama asıldılar mitini köpürten Türk solu da az gunahkar degil. Ölümü kutsamanin neticesidir bu.   (@erdemabaka)

berkin ekmek almaya giden cocuktu   dhkpc cicek cocuklariydi  savciyi da polis öldùrdü   gezi yalana doymuyor   (@janetnahum)

Birilerinin kafasına silah dayamakla asla gerçekleşmeyecek şeyin adalet olduğu açık   (@nilgksel)

Tüm Müslümanların 'amasız' DEAŞ'ı ve CharlieHebdo saldırısını lanetlemesi bekleniyor da  Esad'ı,  DHKP-C'yi lanetleyen Alevi gördünüz mü?
(@okkesh)

DHKP-C'li teröristlerin oraya ölmeyi çoktan göze alarak gittikleri belli. Öldürerek mesaj verme niyeti olmayan böyle bir şey yapar mı?  (*)
Ne mizansen? Savcıyı öldürme niyetleri mi yoktu mesela, biz gelip burada kafamıza göre rehin alır,  sonra sağ çıkarız mı dediler?  (**)
Ölüm için gittikleri bu kadar belli, hala iki dakika susup düşünmeyen, "ideolojime bundan nasıl söylemsel fayda çıkarırım"  derdinde birileri.
(@alperrrrrrrrr)

Kendi hayatlarını değiştirememiş gençlerin dünyayı değiştirme trajedisi.
(Hıdır Geviş)




          --->  Bir diğer terörist saldırı:

Vatan Caddesi'ndeki  İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne   biri kadın
iki saldırgan uzun namlulu silahlar ve bomba ile saldırdı
. Çatışma esnasında DHKP-C'li kadın terörist öldürüldü,  bir polis yaralandı.
Öldürülen Elif Sultan Kalsen'in adı zaten son günlerde haberlerde çokça anılmakta idi.   Taksim'deki Polis noktasına 30 Ocak 2015'te yapılmış silahlı saldırıyı onun gerçekleştirdiği iddia edilmişti. Sonradan o olmadığı ama eylem hazırlığında olduğu için arandığı söylendi. Dokuz kişilik canlı bomba listesinde yer alan şüphelilerden birisi olduğunun duyurulmasının ardından yaptığı basın açıklamasında "canlı bomba olmadığını" iddia etmişti. Vatan Caddesi'ndeki saldırıda üzerinde bulunan henüz patlatamadığı bombalar imha edildi.
(1 Nisan 2015)

          --->  Bir olay daha:  Fenerbahçe kafilesi silahla tarandı!
Rizespor maçından sonra Trabzon Havaalanına gitmekte olan Fenerbahçe otobüsü, karşı yönden gelmekte olan bir araçtan pompalı tüfek ile tarandı. Şöforün yaralandığı saldırı sırasında otobüsün direksiyon hakimiyetini kaybetmesi sebebiyle aracın yolda zikzaklar yapmaya başladığı söyleniyor. İçerideki bir kişinin zorlukla duruma el koyması ile büyük bir kazadan dönülmüş.   (4 Nisan 2015)

Bu olay için iki ihtimal sayılıyor:
1) Fanatik taraftar işi.
2) Nisan ayındaki kanlı saldırılar dizisinden biri daha.
     (gene darbe öncesi mikserlik)

          Dangoz holigan fanatik,  şöförü öldürüp aracın yoldan çıkmasını hesap edemez.  Sıkar geçer.   (@m_eminoglu)



EKLER:
  • Fuat Avni  adlı hesabın Twitter üzerinden aylar önce DHKP-C ile ilgili attığı bazı tweetler vardı. Kimi oluşumların kullanılmaya elverişliliği bağlamında dikkate değer.


  • Adliye binasına silahlarıyla birlikte girip savcıyı makam odasında rehin alan teröristlerden birisi olan Şafak Yayla, kamera kayıtlarına göre binadan içeriye C Kapısı'ndaki avukatların giriş yaptığı bölümden girdi.  Üzerinde avukat cüppesi vardı.

    Adliye kapısından içeri avukat cüppesi ile girenlerin aranmadığı acayip bir ülkeyiz.  Avukatlar da X-ray cihazından geçsin dendiğindeyse ortalık karıştı,  "Cüppe kutsaldır"  ayaklanması başlattı hemen birileri.
    Yani hukuk fakültesi mezunu herhangi biri iseniz; adliye kapısından içeri elinizi sallaya sallaya üzerinizde silah, patlayıcı Allah ne verdiyse hepsi ile girebilirsiniz. Ve ASLA üzeriniz aranamaz!
    Peki niye?  Çünkü cüppe kutsaldır!  :)




Bu adam  (Ümit Kocasakal)   İstanbul Barosu Başkanı.   Adliyeye kim nasıl girdi diye sormak manasız.   (1)

2011 yılında adliyedeki x-ray uygulamasına karşı "solcu" avukatlar eylem yapmış,  İstanbul barosu da onları desteklemişti.
(2,   @rkopar)


yaa arkadaş memlekette ne çok gerizekalı varmış yaa. neymiş cübbeli avukat aranmadan girmeliymiş adliyeye!  lan tamam savcı aranmazken avukatın aranması eşitsizlik,  de çözüm ikisini de aramak!  ben vatandaş olarak donuma kadar aranırken sikik savcı/avukat/hakim cübbesini sallaya sallaya girecek öyle mi?  valla ben aranmadıklarını bilmiyordum,  duyunca şok geçirdim,  millet "cübbe kutsaldır, aranamaz"  diyor yaw!  vay arkadaş ben nerden düştüm bu siktirik memlekete lan.

ha hükümetin rezilliği ayrı mesele,  olayı baştan haber alamamakta görülen müthiş istihbarat zaafiyeti  (gerçi belki mit de işin içinde, bilmiyoruz), müzakerelerin berbat götürülmesi,  yayın yasağı,  operasyonun kepazeliği, infaz yapan polise destan yazdırmalar,  sonra medyaya yüklenmeler...
(yaa hiç amerikan filmi/dizisi de mi izlemiyorsunuz?  adliyede GÖREVLİ polis dışında dışarıdan gelen polis, emniyet müdürü hatta eyalet valisinin bile üzeri aranır,  silahı varsa kapıda alınır kasaya konur...)
(F. Katkak,   4.4.2015  -  Facebook)



  • Ülkede mide bulandıran bir terör güzellemeciliği peydah oldu. Twitter'da silahlı eylemcileri öven "Halkımız cahil!"ci kitleye yazımın başında da değinmiştim zaten.  Özetle dedikleri şu:
    AKP bu topraklar için zararlı,  öyleyse yaşasın KAOS!

Muhalefet etmek ile teröristlik yapmak farklı şeyler. Birini diğerinden ayıramayana devlet yardım edip ayırt etmesini sağlamalı.  (1)
Silahla savcı rehin alan teröriste  "eylemci"  diyen bir medyanın özgürlüğü fazla gelmiştir. Bu kadar özgürlük dünyanın hiçbir yerinde yok.  (2)
Eskiden DHKP-C'nin terör eylemlerinde CHP açıktan itiraz ederdi, şimdi teröristleri destekleyenler hep CHP ile ilişkili kişiler.   Yeni CHP.
(3,   @rkopar)
Suçu ve suçluyu övmek dava sebebi değil mi? Bundan bugün binlerce gördüm. DHKPC'yi ciddi ciddi savunan angutlar var.(Muhammed Eminoğlu)

DHKPC'li teröristlerin adeta sözcülüğünü ve hamiliğini yapan CNNTurk,
Ak Partili adayları  El-Kaideci  ilan ediyor.   (@icesur)

(EDIT:  Bu son tviti yazan  İsmail Cesur, Cumhurbaşkanı Danışmanı olduktan sonra, CNN Türk'e dair geçmişte yazdığı tüm eleştirileri silip kanalın baş destekçilerinden birine dönüştü Twitter'da.)





  •       MEDYA  ve  Toplumdaki Cinnet hali:
    Geçtiğimiz ay bir gazeteci, kartopu oynamanın suç olduğunu bilmiyor diye
    bir psikopat tarafından psikopatça öldürülmüştü. (Gazeteci-yazar Nuh Köklü, İstanbul Kadıköy'de arkadaşlarıyla kartopu oynarken   işyerinin camına kartopu isabet eden bir esnaf tarafından kalbinden bıçaklanarak öldürüldü  -  Şubat 2015)

    Muhalif bir haber sitesinin bu haberin altına RTE'nin "Benim esnafım yeri geldiğinde alperendir, askerdir" lafını koyarak haberi verdiğini gördüm. İşte ben de bundan tiksiniyorum. Yıllardır karınca kararınca medya eleştirileri yapan biriyim. Peki Allah aşkına bu ne biçim bir habercilik anlayışıdır? Her mevzuyu RTE'ye getirip nefretle ortaya salınca o ölenlere değer vermiş olmadığın gibi, haberi de doğru vermiyorsun ki!  Üstelik cinayet sonrası ilk haberlerde Nuh Köklü'nün kadın olduğu söylenmekte ve "Bir kadın cinayeti daha!"  şeklinde manşetler atılmakta idi.  Oysa Nuh Köklü kadın değildi!

    Maksat Tayyip Erdoğan'a çakmak olsun da nasıl olursa olsun diye her olaya böyle bodoşlama atlamak nedir? Sonra Erdoğan  "Kartopu oynayan kadınları esnaf haklasın, icabına baksın" mı demiş?  Sanki öyleymiş gibi haber yapacak kadar ("obsesif" , "tedavi gerektirecek boyutta aşırı takıntılı") hasta beyinlerin haberlerini okuyunca dellenmiyor musunuz mesela? Ne kadar saçmalarsak o kadar başımız göğe erecekmiş haberciliği.  Maksat ortamlar gerilsin!

        Sonra AKP'yi PKK ile görüşüyor diye suçlayanların HDP'ye oy verme kararına ne demeli?
    Ya The Cemaat için ne diyeceğiz?


    Önümüzdeki seçime de bu atmosferde gidiliyor işte. "Şu kazansın" değil,  "Şu kazanmasın"  diye verilecek oylar bu sefer de,
    demiş  Ahmet Cantürk.

    Dünyanın çok az ülkesinde, masum bir insanı rehin alıp kafasına silah dayayanlara “biz de sizi seviyoruz” diyebilen bu kadar çok insan bulursunuz.   İki gün boyunca twitterda ikinci sırada tutulabildiğini gördük biz bu kötülüğün.   Bu yüzden de yaşadığımız ülke hakkında sahiden kaygılanmamız gerek.
    Bu ülke için sahiden kaygılanmamız gerektiğini gösteren diğer bir husus da, bu insanların kötülüğünü bu kadar aleni sergileyebilmesini engelleyebilecek ve onları marjinal sapmalardan uzak tutabilecek büyük medyanın olmadığını görmemiz oldu.
    “Berkin’e ihanet”  manşetiyle ve örgütün servis ettiği fotoğrafla verdi Hürriyet  Savcı'nın ölüm haberini. (...)
    (...)
    Eğer Berkin'den dolayı hükümete kızıp DHKPC'nin bir savcıyı öldürmesini anlaşılır bulursanız,  anlaşılır bulunmayacak cinayet kalmaz yeryüzünde.
    (Berat Özipek,   "Bu kötülük 'merkez' değil"  09.04.2015 - Serbestiyet.com)


  • Adliyedeki operasyon sonucu DHKP-C'li teröristlerin ölü ele geçirilmesi öncesinde bir müzakere yaşanmış.  Eylemciler, Sezgin Tanrıkulu'nun arabuluculuk etmesini istemişler. (CHP Genel Başkan Yardımcısı, özellikle İnsan Hakları ve Kürt meselesi ile ilgilidir.)

    Bu konuya ilişkin yazılı açıklama yapan İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Hadi Salihoğlu, "Teröristlerin görüşmek istediği Avukat Sezgin Tanrıkulu kendisine ilk ulaşıldığında adliyeye geleceğini belirtmesine rağmen gelmediği gibi, kendisine ulaşılmak istendiğinde telefonlara da çıkmamıştır"  diyor.

    Sezgin Tanrıkulu'nun adliye baskınına müzakereci olarak çağrılmasına rağmen gitmemesine getirdiği açıklama:

    "Ben sadece bir avukat değilim, siyasi bir kimliğe sahibim. CHP Genel Başkan Yardımcısı kimliğim dolayısıyla benden bir talep varsa bu konuda muhatabım hükümettir."
      (Kibre gel!)
    (Açıklamalarının tümü için:  bakınız)

    Utanmazlıkta sınır aşımı olmuş bu.
    Bu adam seçimlere hangi yüzle girecek?
    Gerçi saçma soru,  tabii ki CHP yüssüzlüğüyle.
    (@FIRATEREZ)

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Ceylan, Uğur ve diğerlerini unuttukları gibi #BerkinElvan ı da unutmadan önce sembolik yaslarını tuttular.