30 Nisan 2015 Perşembe

 NİSAN 2015 - Her telden sesler


Kayahan öldü   (3 Nisan 2015  Cuma)
Odalarda Işıksızım, Denizlerde sen/ Hasretinde ben, Gözlerinin hapsindeyim, "Yemin ettim: Seni Versinler Ellere/ Beni vursunlar", tam bir evlilik-düğün şarkısı olan  "Seninle her şeye varım ben",  "Bir aslan miyav dedi":)  e bebeğim e,  "Beni anlamadın ya!";  ve Nilüfer'e verdiği  Canımın Yaprakları,  Kar taneleri,  ve Melankoli  gibi pek çok şarkısını mırıldanmaya devam edeceğiz.
     Ayrıca ben, Ankara'daki üniversite yıllarımdan birinde, bir Cumhuriyet Bayramı gecesi Kızılay Meydanı'nda büyük bir kalabalıkla kendisinin çıkışını beklediğimiz konseri ve o konserde Ankara'daki gençlik yılları üzerine söylediği coşkun ifadeleri ile de kendisini hatırlayacağım.
Tabii bir de sevimsiz,  fazla cicili bicili son evliliği var.



Seçimler yaklaşıyor...
7 Haziran 2015 genel seçimleri yaklaşırken, ülke genelinde zaten yüksek seviyede olan siyaset dozu (ve "riyaset" yani reislik/başkanlık tartışmaları) gittikçe artmaya devam ediyor. Gösteri yürüyüşleri, provakasyonlar sürüp giderken ülkedeki solcuların anlamlı bir bölümü "AkParti Meclis'te 400 sandalye alamasın diye HDP'yi destekleyelim" bayrağını açtı.   Hayrolsun diyelim.
Nisan ayı olaylarının bazılarını kısaca not düşüp, sosyal medyadan farklı görüşlerden çeşitli alıntılar yapmak istiyorum.   Tatilden yeni döndüğüm için,  fazla sayıda ve nitelikli görüşü toparlayamadım maalesef  :(


Adaylar başörtülü mü olacak  yoksa Ermeni mi?
Lgbti mi  Alevi mi?
Ünlü vegan hesaplara daha bakmadım.
Tavuk aday niye yok diye soran oldu mu?
(Kaan Doren  -  7 Nisan 2015, Facebook)

HDP'nin şanssızlığı:
Eğer bugün iktidarda 90'lardaki iktidarlar gibi bir iktidar olsaydı,  HDP özgürlükçü ve ötekinin yanında duran söylemleriyle yüzde 30'lara yakın oy alabilirdi.   HDP'nin şanssızlığı bugün iktidarda en az kendisi kadar reformcu ve kendisinden kat be kat icraatçı bir partinin olması.
(Barış Pirim  -  9 Mart 2015, Facebook)

         (Altına düşülen bir yorum:   Bir de sokak şiddetini kullanmaktan imtina etmeyen bir liderleri var.  Kürtler için kendilerinden başka siyasete tahammülsüzlükleri de cabası.)


Muhalif olduğunu sanan dangalaklar insanı zorla AKP'li yapabilir bu ülkede, dikkatli olun.   İlahiyatçı Akkuyu Santrali müdürü tweetleri ve Facebook paylaşımları 5 gündür tedavülde.  Kimbilir kaç share, kaç RT aldı.   Gerçeği ise 100,  bilemedin 300 kişi görecek.  Artık santral açılana ve müdür konuşma yapana kadar milyonlarca insan için nükleer santralin müdürü bir imam.       .......................................               (Kaan Doren  -  20 Nisan, FB)

CB çözüm istemiyor köpürtmesiyle HDP'yi gıdıklar,  AKAPE'den kurtulur muyuz derdindesiniz.  Yapın yapın, daha da tiksindirin kendinizden.  (1)
Tarihi fırsatlar karşısında anlaşılmaz bir hırsla  iktidarı ve seçmenini tahrik eden,  yanlışa zorlayan aydınlarımızı bu ülke hiç affetmeyecek.


"Türkiye'de siyaset yoktur,  SADECE gayrı-milli koalisyon vardır.  Türkiye'de siyaset bir yanılsamadan ibarettir. Siyaset yaptığını iddia edenlere -şayet ciddilerse- ancak üzülürüm. Şu andaki durum CHP-MHP destekli örtülü AKP-HDP koalisyonudur. Seçimlerden sonra da aynısı olacak. Ufak ayarlamalar konu dışıdır. Bunun içinde siyaset olmaz, sadece müsamereler ve ayak oyunları olur. Bu dört partinin dışındakiler fasulyeden figürandır. İçindekiler nasıl figürandır, taktirinize bırakırım. Bunu dahi göremeyenlerle siyaset mi yapılır?  Bir de diyorlar ki, niçin siyaset dışındasın?
Bütün hayatımız boşa geçti,  daha işin ABC'sini atlatamadık.   (*)

Hani olursa... Seçimlerden sonra HDP destekli AKP iktidarı veya AKP-HDP koalisyonu olursa...  HDP'yi destekleyen vicdanı kararmış sözde demokratlar...  bir daha nasıl insan içine çıkacaksınız.   (**)

Müteveffa solun ardından:
İntihar edenin cenaze namazı kılınır mı?
Sol,  etnik kabarmanın toplumcu akımları marjinalleştirmesini engelleyemediği gibi,  bir kısmıyla da buna hizmet etme aymazlığını göstermiştir. Siyasi olarak intihar etmiş,  ideolojik olarak da çıkmazlarda sürünmektedir."



"Son günlerde HDP’yi öne çıkaran yoğun bir kampanyayla karşı karşıyayız. Seçim yaklaştıkça gücünü ve etkisini arttıran bir kampanya bu. Öyle ki, politik arenada yan yana gelmeleri pek beklenmeyen sosyalist, devrimci, muhafazakâr, sosyal demokrat, İslamcı farklı çevrelerden çok sayıda namlı şahsiyetin ardı ardına kampanyaya eklemlendiğini biraz da şaşırarak izliyoruz.

Destek verenler bu denli çok ve farklı çevrelerden olunca neden HDP’ye oy vermemiz gerektiğine dair açıklamalar da farklı farklı hatta birbirinin zıddı olabiliyor.   Örneğin,  kimileri  HDP güçlü biçimde Meclise taşınırsa Kürt bağımsızlıkçılığının daha da etkinlik kazanacağını söyleyerek ikna etmeye çalışırken;  kimileri de tersine,  eğer HDP Meclise giremezse Kürt hareketinin daha da radikalleşeceğini söyleyerek başkalarını korkutuyor."

(Yazının devamını okumak isteyenler için adres:
“KAMPANYANIN FARKINDAYIZ”,  HDP’ye Verilecek Oyumuz Yok!,
Levent Yakış  -  11 Nisan 2015, Ana Fikir)


.

                Bülent Arınç - Melih Gökçek
Bülent Arınç, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın hükümet işlerine ve ekonomiye (Merkez Bankası Başkanı'na sözleri gibi)  fazla müdahaleci tavırlarına karşı memnuniyetsizliğini dile getirdi bir konuşmasında.   (Ak Parti'de üç dönem kuralına takılan isimlerden biri olan Bülent Arınç, Haziran ayı seçimlerinde aday olmayacak. Hükümet sözcüsü olarak son kez yaptığı açıklamada helallik isteyerek vedalaştı.)

Melih Gökçek tam da bu gitme zamanlarında, (birilerinin gözüne girmek için midir bilinmez) Twitter'dan Bülent Arınç'a karşı salvolar/efelenmeler başlattı.  Ak Parti'dekiler Arınç'ı artık istemiyorlarmış filan...  Ertesinde basına uzun ve tane tane bir konuşma yapan Arınç'ın sözleri, bu aya ve belki de önümüzdeki yıllara damgasını vuracak cinstendi:

«Ankara'yı parsel parsel sattı!»
(Basın açıklamasının tamamını izlemek isteyenler için:  Video)


Bülent Arınç'ın bu ayki bir diğer incisi,  özellikle  İsraf  konusuna vurgu yaptığı sözleri idi.  Ak Parti iktidarının 13 senede büyük başarılar elde ettiğini,  ama bir konuda notunun kırık olduğunu belirten  Arınç;
"Eğer bu kadar israf olmasa,  sizlerden vergi almaya gerek kalmaz"  dedi.
(Bu sözü Kuran okutulan bir ortamda diyerek, "Yemek duaları Türkçe yapılsa bir kısmımız bundan ders alacağız. İsraf o kadar ince bir şey ki Resulullah Efendimiz, 'Bir akarsuda abdest alsan bile israf etme' buyuruyor. Su akıp gidiyor, bunun israfından ne olacak? Bir şeye dikkatinizi çekiyor,  israf o kadar önemli"  diye konuşmasını sürdürdü.)




Bu gerilimi fırsat bilip AKP dağılıyor, bölünüyor goygoyuna başlayanlar da oldu elbet!  /  Hah tutunacak dal buldunuz:  "Arınç, Erdoğan'a atar yaptı"
O dal elinizde kalır yalnız:)
Ah güzel memleketim   ahmak sıkıntısı hiç çekilmez şükür.
(@erdemabaka)

Herifin Ankara'yı parsel parsel satması kimseyi şaşırtmadı elbet.
Beni şaşırtan,  o çirkin ve berbat yer için o kadar alıcı çıkması!
Roni Margulies


ÖZLEM  ve  ÖZENTİ KURBANI BİR ÜLKEYİZ
300.000 Euroluk Mersedes'e binen başkanlar var. Bu metaların kabul edilmesinin çevreden fazla yadırganmaması, kabulünden çok daha önemlidir. Zaten "düzgün" bir ülkede böyle bir şey söz konusu olamaz. Kaldı ki çevrelerindekilerin büyük bir kısmı da aynı kafada olduğu için yapabiliyorlar. Bal tutan parmağını yalar.
Mesele, bu zihniyette ve özlemde. Yani bugün 50 bin hatta 30 bin Euro ile de çok rahat arabalar alınabilir, niçin özeniyorsunuz? Buna binince daha iyi bir adam mı olacaksınız? Daha iyi mi hizmet vereceksiniz? Yoksa sadece şaşaası için mi?   Evet şaşaası için. Başka açıklaması olamaz.

Bu şaşaa için giden trilyonlardan çok daha önemlisi, bunun parasal olmayan karşılığıdır. Yani hizmet zihniyetidir. İnsanlarınızın, tatmini iyi hizmette değil, şaşaa sağlayacak anlayışta (ve dolayısıyla muhtemel hizmet kusurlarında) bulması ve çevrelerinin de bunu onaylamasıdır.

      Sendika ve belediyelerde başkanların etrafında garip bir blok oluşur. "Başkan, başkan, aman sayın başkanım, evet sayın başkanım, nasıl tensip buyurursanız başkanım" vs. gider. Bazı sendikalarda "sen söyle biz yapalım başkan, sağol başkan, başkan da başkan" diye biraz daha farklı bir hava olur. (...)   Toplumlar kolay değişmiyor. Politikacı da bu modelden farklı olmuyor. Zaten farklı olanlar uzun dayanmıyor.
(Mehmet Tanju Akad'dan  yaptığım bu alıntının tamamını okumak isteyen varsa:   link)


"Edebiyat falan yapmadan direkt görüşlerimi paylaşacağım. Reis son üç dört vakada haksız. Merkez Bankası başkanına vatan haini demeye getirdi adam istifa etse ekonomi baş aşağı giderdi etmedi, sonra konuştuk tatlıya bağladık dedi. Madem tatlıya bağlanacak bi meseleydi neden herkesin önünde adama vatan haini dedin?

Hakan Fidan olayında madem rahatsızdın istifa dahi etmeden o işi engelleseydin neden istifa etmesini bekledin?  Sonra gene herkesin önünde rahatsızım dedim Fidan'ın tüm itibarını sıfırladın ardından da adamı yerine geri atadın.  Son olay da bu gözcü heyet meselesi,  herkesin önünde Davutoğlu Hükümet'ini çocuk gibi azarladın.

Olmadı reis! Yakışmıyor bu tavırlar sana.  M Kemal'in tüm milli mücadele kahramanlarına bi kulp takıp hain ilan edip tek adam olmasına benzemesin bu iş.  Seni harbi adam mert adam yiğit adam diye sevdik.  Bu şerefsiz Fetullahçı ihanet çetesinin bile yapamadığını sen kendi kendine yapma.
Son bir de not:   Dindar muhafazakar vb. cenahın insanlarının Atatürk'ü olmak gibi bi derdin varsa bence burda bırak Reis,  en azından seni hep demokrasinin barışın kardeşliğin lideri olarak hatırlarız."
(Orhun Sağlam  -  23 Mart 2015,  Facebook AkBaba grubu sayfasından:  bkz)

       (Yazı altı yorumlardan biri:   Fatih Tezcan, Melih Gökçek, Yiğit Bulut tarzı adamlarla gıdebılecegı yer bir yere kadardır. /  Reis hatadan azade degıl. Gezi'nin bu kadar kutsallasmasını bir mite dönüşmesini sağlayan kendi inadı ve söylemleriydi. Dış politikada samimiyet ile reel politiğin arasındaki dengeyi kaçırdı.)




-Ekonomi-
Dolar  önce hızla arttı,   şimdilerde az biraz düşüyor gibi...
Benzin fiyatlarına ise dolardaki değişimlerden bağımsız olarak durmadan zam geliyor. (Kurşunsuz benzinin litre fiyatı İstanbul'da 4,72 liraya çıkmıştı en son.)

      İstanbul'daki gezilerimde, feribot geçişlerimde, parklarda, pazarlarda sürekli Suriyeliler ile karşılaşıyorum. TR son zamanlarda yüksek sayılarda göçler almakta.   (Son iki yılda 3 milyon göç aldığımız söyleniyor. Almanya'nın 55-60 yılda aldığı göçmen sayısı: 3-4 milyon.)  Suriyelilere karşı yabancı düşmanlığı, Arap karşıtı nefretler de yok değil.

Bu arada Ak Parti'nin nükleer enerji yatırımlarından tutun, metro yapımı vesaire... Her konu başlığında ne olduğuna dahi bakılmaksızın her şeye karşıt olan bir kesim ve yüksek öfkeler var.
Şu cümleyi  Ekim 2012 Gündemi'nde  alıntılamıştım:
Memlekete  "Sizi Ak Parti'den kurtaracağız"  diye düşman girse,  "hoşgeldiniz"  diyecek epey bi kitle var.

Kontrolsüz olarak milyonlarca insanı ülkeye almak insanlık değildir. Herhangi bir altyapı hazırlamadan, salgın hastalıklara karşı önlem almadan, diğer önemli dinamikleri göz önüne almadan toplu göç alamazsın.
AKP'nin milyonlarca Suriyeliyi direkt olarak ülkeye alması çok büyük bir hataydı. Suriyelilerin direkt olarak şehirlere yerleştirilmesini hatalı buluyorum,  yardım edilmesini değil.
(1, 2, 3, 4 -   Muhammed Eminoğlu)

Kaybedecek hiçbir şeyi kalmamış yüz binlerce, hatta milyonlarca insanı böylesine kontrolsüz bir şekilde doldurursan "şehirlerin" içine, "yaptım, oldu" mantığıyla devlet idare etmeye kalkışırsan yani, bu yaptığın toplumsal bir felakete dönüşür!
Türkiye'nin "Suriyeli mülteciler politikası", an itibariyle pimi çekilmiş sosyal bir bomba hâlindedir ve maalesef yakındır patlaması.   Unutmayın bu dediğimi; birkaç yıla kalmayacak, "Suriye mafyası" diye bir mefhumla tanışacağız bu topraklarda! Değil devlet,  apartman idare edilmez bu kafayla..!
(Osman Temizkan  -  Facebook)




  Fethullah GÜLEN
(Mavi Marmara açıklamaları), Dershanelerin kapatılması yönündeki girişimler ve 17-25 Aralık 2013 Operasyonları ile su yüzüne çıkan Ak Parti-Gülen Hareketi çatışması yeni konu başlıkları ile devam etmekte.   Çok sayıda polisin görevden alınması,   Hatay ve Adana'daki tır krizleri, (ÖYM) Özel Yetkili Mahkemelerin kaldırılması, Ergenekon ve Balyoz tutuklularının salınması, sosyal medyaya düşen kasetler/tapeler,  HSYK kanununun değiştirilmesi,  ayyuka çıkan  2010 KPSS sorularının çalınarak  The Cemaat'in yüksek derece almış mensuplarının önemli yerlere yerleştirilmesi sonrası nihayet başlayan KPSS soruşturması...
Tam da bu aşamada bir gazete (Yeni Şafak), manşetinde Fethullah Gülen'in mason olduğu iddialarına yer verdi.
Ne gereği vardı,  bu haberin faidesi nedir şimdi?


"Haram lokma yemedik" diye şov yapanlar, sadece KPSS sorularını çalmadılar;  insanların maaşlarını, kariyerlerini, umutlarını da çaldılar
(@aydinunal06)


ah be yandaş medyam siz ne zaman gazeteciliği öğreneceksiniz.
tam kpss rezilliği iyice ortaya çıkacak  yeni bir dosya,  fethullah gülen masonmuş.   masonsa mason, mason olmak suç mu ülkede.  eğer eldeki en güçlü dosya olan kpss hadisesini bu tip saçma sapan haberlerle gölgelerseniz size de yazıklar olsun.  hiç mi aranızda akıllı bir adam yok.

halk devriminden cahil halka.  cemaatin bu savrulması gerçekten çok içler acısı. buna literatürde jakobenizm deniyor.  yani halk için halka rağmen. halk bilmez cahildir onlara ideoloji dikte etmek gerekir mantığı.  cumhuriyetin kuruluşunda yapılan en büyük hata buydu.  tek tip makbul bir vatandaş yaratmak. (...)  hizmetten, eğitimden, insan yetiştirmekten, insanlığa hizmet etmekten başla,  jakobenizmle bitir.  cemaatin çok acı yol hikayesi.
(Barış Pirim  -  sırasıyla:  30 Mart ve 30 Ocak 2015,  Facebook)


Gülenist çete  TR'yi dünyaya  "İslami terörizmi besleyen ülke" olarak lanse etmeye çalıştığı o gün bitti.  Bunlar hem TR hem İslam düşmanı.  Net
O gün  İsrail-Neocon çetenin darbesi püskürtüldü
ve Gülencilerin takke düştü...   (@hbk)



_Paralelcilere yapılan operasyonu kendilerine yapılmış gibi gören AKP düşmanları,  bakıyorum da işkencecilerinizi affetmişsiniz.     (1)

_Şişli Belediyesinde ayyuka çıkan mafyavari ve rant çeteleri hakkında HÜRRİYET gazetesinin tek satır yazmaması dikkatinizi çekti mi?   (2)
(İsmet İnönü'nün torunu,  Şişli Belediye Başkanı Hayri İnönü'nün eşi:  Mustafa Sarıgül bizi ölümle tehdit etti, demişti.)

_Gezi eylemlerinde  bayrak yakılmasına ses çıkartmayan insanlar, Diyarbakırda bayrak indirilince neden ortalığı savaşa çeviriyorsunuz.ADİSİNİZ (3)
_Apaçık gerçekleri görmez gibi davrananlar,  ALÇAK değilse AHMAK tır.   Başbakanı indireceğim diye ülkesini indirenler...  bu iki şıktan birisidir.   (4)

_CHP nin 6 okuna ilave-   1.Cumhuriyetçilik.  2.Halkçılık.  3.Milliyetçilik.  4.Laiklik.  5.Devletçilik.  6.İnkılapçılık.   7.Fethullahçılık.
(5,   atekin2)




"Paralel yapı" iddialarıyla ilgili başlatılan operasyonlar kapsamında verilen tahliye kararları ve ertesinde yükselen tepkiler de gündemdeydi. Fethullahçıların, Polis teşkilatı ve yargı kurumlarındaki örgütlenmesi, özellikle başarılı öğrencilerini hukuk fakültelerine göndermeleri malum.

Darbeci polis şefleri Ramazan Akyürek, Ali Fuat Yılmazer, Yurt Atayün, Yakup Saygılı, Ömer Köse, Tufan Ergüder ve Hayati Başdağ'ın da aralarında olduğu tutuklu 75 şüpheli, önceki gün bir Yargı kumpasıyla tahliye edilmeye çalışıldı. Fethullah Gülen'in talimatı üzerine Yargı'daki paralel mensubu hâkimlerin verdiği bu usulsüz ve yetkisiz tahliye kararı, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı ile 10. Sulh Ceza Mahkemesi'nin zamanında müdahalesiyle engellendi.
"Her şerde hayır vardır" misali, bu kumpasın da Yargı'daki paralel şebekenin varlığını göstermesi bakımından hayırlı sonuçlar doğuracağına inanıyorum. Kamuoyu, paralel yapının devlet içindeki etkinliğini, bu olayla bir kez daha görme fırsatı buldu. Millet, bu ülkede "Terör örgütü lideri" konumundaki Fethullah Gülen'in talimatıyla hareket eden, cezaevinden adam kaçırmaya çalışan hâkimlerin olduğunu öğrendi.
("Hakim değil,  Haşhaşi",   Kurtuluş Tayiz   -  27 Nisan 2015, Akşam)


Son tahliye girişimi tam bir ‘kamikaze’ örneği… Eğer kısaca hatırlarsak, Cemaat’in bir yargıcı, üstelik nöbetçi olduğu bir günde, yetkilerini aşarak Cemaatçi tutukluların tahliyesine yönelik avukat dilekçelerini bizzat muhatap almış; Sulh Ceza Hakimliği’nin yetkisizliğine karar vermiş; bu hakimliklerin tümünü ‘by-pass’ ederek tahliye talebini başka bir Cemaatçi yargıcın başında olduğu bir Asliye Mahkemesi’ne sevk etmiş; bu yargıç da tutukluların tahliye edilmesi girişiminde bulunmuştu. Bütün bunlar olurken ilk yargıcın kâtibi odaya kilitlediğini, ikincisinin dosyaları incelemeden karar vermekle kalmayıp bunları UYAP sistemine işlemediğini ve zaten kendi yetkisinde olmayan bir karar aldığını ekleyelim… Bu açıklanmaya muhtaç bir durum. Söz konusu iki yargıcın meslek hayatları muhtemelen bitti. Bu iki kişi bu ‘eylemi’ sonuçlarını bilerek yaptılar… Eğer başarılı olsalardı da büyük ihtimalle meslek hayatları bitecekti. Demek ki bu kişiler zaten bildiğimiz anlamda ‘yargıç’ falan değiller. Bunlar yargı bürokrasisinin içine yerleştirilmiş ve zamanı geldiğinde pimi çekilebilir olan saatli bombalar. Kendi geleceklerini düşünerek iş yapmıyor görünebilirler ama tam aksine kendi geleceklerini düşünerek davranıyorlar. Çünkü bu kişilerin, yani ‘dikey’ hiyerarşi içindekilerin Cemaat dışında bir gelecekleri bulunmuyor.
("Cemaat’in intiharı"   Etyen Mahçupyan  -  07 Mayıs 2015, Akşam)



Bu gelişmeler hakkında Bülent Arınç'ın Hükümet sözcüsü olarak yaptığı açıklama şöyleydi:
"Bu belki yargı tarihinde ilk defa görülmektedir. Akla zarar bir iş. Gözü karalığın bu kadarına pes denir. Ama bunları yargıç kılıklı insanların yapması hakikaten yargıya duyulan güvenin gittikçe dip yaptığı ülkemizde örnek bir olay olarak anlatılsa da yeri vardır. Türk yargısı süratle kendisini yenilemelidir. Pensilvanya'dan talimat geldi mi, bu konuda yeterli bilgi sahibi değilim. Bilinen iki hakimin böyle bir kumpası kurabilmelerinin yukarıdan aşağıya bir irade birliliği içerisinde cereyan edebileceğini gösteriyor."



Ekrem Dumanlı Kışanak görüşmesi
Fethullah yayın organı Zaman Gazetesi'nin Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı, geçtiğimiz günlerde Diyarbakır'a giderek HDP'li Belediye Başkanı Gülten Kışanak ile gizli bir görüşme yapmış.  "Belediye binasına arka kapıdan giren Dumanlı uzun süre içeride kaldı. Hayatında ilk kez HDP çizgisindeki bir belediye başkanını makamında ziyaret eden Dumanlı'nın, Kışanak ile ne görüştüğü ise henüz bilinmiyor"   diyor bir haber sitesi.

akp'nin oyu son günlerde biraz düşer gibi olmuştu ama bu haşhaşilerin oyunları yine toparlıyor tabanı. bu adamlar harbi süzme  :)
(Barış Pirim   -  29 Nisan, FB)

Demirtaş'ın Fetullah Gülen diliyle beddua etmesi, Fetullah Gülen medyasının da Demirtaş'ın sözlerine borazanlık yapması not edilmeli.
(@aydinunal06)


O değil de...   Ocak 2011'de Galatasaray Türk Telekom Arena stadının açılışında, dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ı yuhalayan tribünler için "millet dışı unsur" demişti Sayın Dumanlı.   Ahhhahaaa! :)))




Rektör  seçimleri
Cumhurbaşkanının Rektör seçimlerindeki tutumu konuşuldu.
İstanbul Üniversitesi rektörlük seçimlerinden birinci çıkan Raşit Tükel'i YÖK ikinci sıraya aldı, Cumhurbaşkanı Erdoğan da sandıktan ikinci çıkan Mahmut Ak'ı atadı. Bu ilk değil. Demirel, Sezer, Gül ve bugün de Erdoğan... Her Cumhurbaşkanında değişmeyen mevzu bu.

Şu İstanbul Üniversitesine Erdoğan'ın rektör olarak 2. adayı ataması şık olmadı.  Belki eskiden de böyle oluyordu,  ama o onları bağlıyor.   (*)

Bu Erdoğan'ın Sezer zamanında eleştirdiği bir konuydu. O zaman insanlar farklı bir tavır bekliyor,  artık "seçilmiş" Cumhurbaşkanı madem :)
(@alperrrrrrrrr)



Soykırım
1915 Ermeni tehciri  (zorunlu göç)  ve kırımının 100. yılına girdiğimiz bu sene yine o malum soru akıllara geldi: "ABD Başkanı ne diyecek? Soykırım diyecek mi?"
Mevzu bu Gündem başlığına sığmayacak, alıntıları ayrı bir başlıkta ileride yayınlayabilirim.



AĞRI olayı
Memlekette bir günümüz yok ki kanlı ya da spekülatif bir olay,  bir çalkantı,  bir kaos hali olmasın. Bu olay da ben üç-beş günlük tatildeyken gerçekleşmiş. Analiz edemediğim, anlayamadığım bir olay.  Okuduğum haberlerden alıntılarda ise şöyle diyor:

11 Nisan 2015 tarihinde Ağrı Diyadin'de PKK ile güvenlik güçleri arasında bir çatışma başlamış, bir (veya birkaç) PKK'lı ile bir sivil yaşamını yitirmiş, binlerce atış yapılmış, en az dört asker yaralanmış." (...)   Hatta sonra yaralı askerleri halkın kurtardığı videolar filan yayınlandı. (?)

"PKK'lıların silah ve roketatarlarla köyleri gezip,  halkı 7 Haziran seçimlerinde oylarını HDP'ye vermeye zorladığı ihbarı" alınmış. HDP heyeti ise "şenliğe katılmak için orada bulunan PKK'lilerin çatışmayı başlatmadığı, planlı bir şekilde askerlerin başlattığını" söylemiş.   PKK adına Yürütme Komitesi üyesi Duran Kalkan bir açıklama yaparak  "Ağrı'daki operasyon HDP'nin yükselişini durdurmak üzere planlanan derin bir provokasyon" demiş ve seçimi sabote etmek için (TSK) Genelkurmay'ın devreye konulduğunu iddia etmiş.



BU MEMLEKETİN ARTIK İYİCE ÇİVİSİ ÇIKTI
--- Senin topraklarında silahlı çeteler dolaşıyor,  tek çatışmada on bin mermi sıkıyor ve hala  "niye operasyon yapıldı?"  diye soruyorsan artık beynin dönmüştür,  bir daha iflah olmazsın.  Ama "niye o anda yapıldı" ve "niye o şekilde yapıldı"  diye sormalısın.
--- Silahların gölgesinde yapılan seçime katılıyorsan,  zaten rezilliği içselleştirmişsin demektir. Seçim sonuçları ne olursa olsun şimdiden başına çalabilirsin.
--- Operasyon alanına haber ajansının kameralarıyla gidiliyorsa,  sen bunun tezgah olmadığını sanıyorsan sıfır numara salaksın.  Naklen komplo.
--- Operasyona gidenler ellerinin kollarının bağlanmasına ses çıkarmıyorsa, onlar da salaktır.  Müsamereye mi çıkıyorsun?
--- Barış sürecine inananlar için söyleyecek laf bulamıyorum. Ne desem az gelir.
--- Yetkililer işi seçimle bağlantılı yapmışlar  ve  yüzlerine gözlerine bulaştırmışlarsa ve istifa etmiyorlarsa, onlar zaten bu rezilliğin diğer ayağıdır.
--- Rumeli atasözü:  "Kıç kıspetten çıkarsa, uçkur dokuz yerden çözülür." Hangisini alıp hangisine vuracaksın...
(Mehmet Tanju Akad   -  14 Nisan 2015,  Facebook)



Ak Parti 400 koltuk alamasın diye HDP'yi destekleyelim diyen solun da cenaze namazının kılınma zamanı yaklaşıyor gibi... Hangi arguman ile HDP'nin laik olduğuna kanaat getirmişler?
Eli silahlı bir örgütün tehditi ile halkını seçime sürmek ve "demokrasi"?

"HDP'yle ittifak kurmayı,  yükselen AKP faşizmini geriletmenin yolu olarak gören bir sol,  bu çizgisiyle kendi tabutuna son çiviyi çakmak üzeredir."    (Yavuz Alogan)




Nepal'de deprem
25 Nisan'da Nepal Katmandu yakınlarında 7,8 şiddetinde bir deprem meydana geldi.   On bine yakın ölü olabileceği söyleniyor.
Ağustos 99 depremini ve ertesinde Gölcük ve Ankara'daki depremi yaşamış ve hala oturduğum zamanlarda deprem olup olmadığını ayırt edemeyen biri olarak, dünyanın çeşitli yerlerindeki bu deprem haberlerine denk geldiğimde ürkerim hep.

Bir gazetede (Yeni Şafak, 29 Nisan 2015) "İsrailli eşcinsellerin Nepal'deki skandalı depremle ortaya çıktı" diye bir habere denk geldim.  "İsrail'in çocuk sahibi olmak isteyen eşcinsel vatandaşları için Nepal'de taşıyıcı anne pazarı oluşturduğu gün yüzüne çıktı" diye başlayıp,  depremi İlahi adalete bağlamışlar.   Kendilerine akıl-fikir ve izan diliyorum.   Ülkemizde seçimlerin yaklaştığı her tür travmadan ve zilletten belli olmakta maşallah.

Bu arada Leman Sam da binlerce kişinin öldüğü bu depremi "hayvan sevgisi" üzerinden yorumlamış ve "Cezasız mı kalacaktı?" diye yorumlamış.  İşte tweetleri:
"Nepal'de Hindu tanrıçası için yüzlerce hayvan katletmişlerdi, cezasız mı kalacaktı,  bugün binlercesi öldü, tanrıçaları kabul etsin artık..."
(Ben:  Ne zaman insan olacağız?)



KKTC-Türkiye ilişkileri              .
Kuzey Kıbrıs'ın yeni seçilen Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı:
"Türkiye'yle  ana vatan  yavru vatan ilişkisi bitmeli."
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan:
"Ağzından çıkanı kulağı duymalı."

Mustafa Akıncı bu sözlere canlı yayında şöyle yanıt vermiş:
"İki kardeş ilişkisinden neden rahatsız olunuyor? Bu yavrunun büyümesini istemiyor mu Türkiye? Biz hep yavru mu kalalım? Ayaklarımızın üzerinde kalmayalım mı? Ben ne söylüyorsam söylediklerimin arkasındayım.   Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan'a bazı şeyler anlatılmış, o düşüncelerle konuştu herhalde. Ben Türkiye ile ilişkileri istemeyen biri değilim. Farklı yaklaşımlar olabilir. Bunları oturur değerlendiririz. Kıbrıs Türk Halkı Anavatan sevgisini yüreğinde taşımaya devam edecektir. Bu topraklarda Rumlar'la baş edebilmek için bebeklikten yavruluktan kurtulmak zorundadır. Ben bunun Türkiye'nin de yararına olduğunu ısrarla söylüyorum."


Birkaç yorum:
_Kıbrıs Türk kesimi,  Rum kesimi'yle işbirliği yapıp tek ülke olarak AB'ye girerse ne komik olur ama :)
_F.K.:  AB'yle 8 müzakere başlığı donuk sırf kıbrıs cumhuriyetini tanımıyoruz diye.  adamlara üye olmaya çalışıyoruz sözüm ona,  ama üyelerinden birini tanımıyoruz.  tece usülü dış politika...

      Güçlü ülkelerin doğalgaz araştırmalarına milyarlarca dolar yatırım yaptığı Doğu Akdeniz'deki zenginliğe beleşten çöreklenmeye çalışan akepe + zihniyeti,  bir tokat da vatanını tekfirci köpeklerden kurtaran vatansever  Mısır lideri Sisi'den geldi.  Kıbrıs, Yunan ve Mısır +  ittifakı imzalandı..KKTC halkı da bu ittifaka destek verdi.  KKTC'de hiç kimse biat ederek aç yaşamak istemiyor artık..   (Shlomo Hayim)




28 Nisan 2015 - ABD Baltimore İsyanı
Toplumsal eşitsizlik, ırkçılık ve polis şiddeti, Freddie Gray adlı siyahi gencin gözaltında polis işkencesiyle katledilmesinin ardından Baltimore'daki olaylar ırkçılık karşıtı yeni bir ayaklanmaya dönüştü. Polis müdahalesiyle kent savaş alanına döndü, 15 polis yaralandı, 27 kişi gözaltına alındı, olağanüstü hal ve sokağa çıkma yasağı ilan edildi.   Sonrasında Başkan Obama'nın çapulcu bunlar, yağmacı bunlar dediği dönemece girildi. Polise taş atmalar, market yagmalamalar gibi eylemleri yapan insanlar çıktı meydana.

(Dünya gittikçe aynılaşan bir polis devletine benziyor.)

Gezi'de kullanildi diye Turkiye'yi elestiren Amerikali, Baltimore'da biber gazını sinek ilaci gibi kullaniyor.   (*)
Gezi medyasinda Baltimore yok ozgur basin susturulamaz.
(@janetnahum)


Bir Ek$i Sözlük yazarının, bu ayaklanma olayları ile Gezi ve özellikle 31 Mart 2015'te Çağlayan Adliyesi'nde savcının katledilmesini harmanlaması üzerine yorumu:
Baltimore savcısının öldürülmesi - Aslında baltimore savcısının rehin alınması şeklinde başlayıp  eylemcilerin taleplerine karşı amerikan hükümetinin ''we don't negotiate with terrorists''  şeklinde cevap vermesi üzerine freddie gray'in intikamını almak için gerçekleştirilen eylem.
(avrasya - 28 Nisan 2015, Ek$i)




Ve son olarak:
Şaka maka baharı görmeden yaza girdik hakikaten.
Her sene aynı hikaye:
4 mevsim artık sadece ders kitaplarında ve turizm broşürlerinde!



Yazının maalesef sığmayan diğer  #etiketleri  şunlar:
AB,  Canlar,  ölüm,  CHP,  Dış İşleri,  Diyarbakır,  doğa, eğitim, hayvanlar, Kürtçe, Mahçupyan, Polis, Türk medyası, üniversite, Araplar, canilecanan, Demirel, YÖK,

23 Nisan 2015 Perşembe

 Aniden bastıran gösteri yürüyüşlerinden sakınınız


İstanbul Çağlayan Adliyesi'ndeki savcı rehin alma ve öldürme olayından sonra  (31 Mart 2015) ,
12 Nisan Pazar günü Grup Yorum'un Bakırköy Adliyesi yakınında vereceği konser iptal edilmiş.
Karara isyan eden bir grup,  gösteri yürüyüşü başlatmış.
Bu hengameden habersiz İstanbul'a ve Bakırköy yakınlarına gelen bana da bir hoşgeldin partisi vermiş oldular böylece.

Sıradan insanlarda artık bu göstericilere karşı öyle bir korku oluşmuş ki,  İncirli Caddesi'nde  "Baskılar bizi yıldıramaz!"  bağrışlarının duyulmaya başlamasıyla birlikte  açık alandaki herkes derhal kaçışmaya başladı.  Sivri zekalı bense ara sokaklara koşturmaya başlayan kişilerden biriydim.

Daha ne olduğunu anlayamadan;  olaya müdahale için gelen iki araba çelik kuvvet,  ve bir anda kendimi "gaz ve toz bulutu"nun ortasında bulmam...   Gideceğim yeri zaten tam bilmiyorum,  tahminen yolu bulmaya çalışırken  bide durmadan yan sokaklara kaçışma ve atılan gazlar eklenince panik oldum.  Yolda öyle bir yere çıktım ki sola gideyim dedim,  solda çöp tenekelerini devirip ateşe verenler  ve koşturanlar vardı.  Bari sağa doğru koşayım dedim,  az sayıda da olsa ülkücü bir grup bir minibüsten inip karşı grubu beklemeye başladı.  Dükkanlarsa kepenk kapatmaya başlamışlardı bile.  Artık dükkanlara sığınmak için çok geçti.
Tam karşımda ise  Bakırköy  (Zuhuratbaba)  Mezarlığı!

Bir o yana bir bu yana!   Ne yapacağımı şaşırıp kan ter içinde kendimi mezarlığın yakınlarındaki Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'ne attım sonunda.  Neden sonra da o arbedede bir türlü gelmeyen bir taksiye atlayıp -nereyi söylesem bilmediğini söyleyen taksiciye-  bilmediğim bir yolu,  telefondan bana anlatılandan o ruh haliyle anladığım kadarıyla tarif etmeye çalışarak gideceğim yere varmaya çalıştım.  Taksici nereyi desem bilmediğini söylüyor,  yol kenarında durup tarif sorduğumuz insanlar da söz birliği etmişçesine bilmediklerini söyleyince taksici  "Siz en iyisi inip başka bir araca binin!"  demesin mi?

Neyse ki sonunda denk geldiğimiz bir kapıcı,  Bakırköy Spor Klübü'ne nasıl gidileceğini söyledi de  bu işkence daha fazla uzamadı.   Meğerse iki-üç sokak mesafede olan bir yermiş,  hatta bir seferinde farkında olmadan tam önünden geçmişiz;  ama kime sorsak hepsi söz birliği etmişçesine  "Bilmiyorum!"  demede...

Yaşadığım panikten gayrı,  kendimi bildim bileli  sırtıma yüklendiğim bağışıklık ve kulak-burun-boğaz, bademcik derdim de eklenince;  o kadar koşturma, gerginlik, stres, ter,  güneşli hava ama soğuk esen rüzgar derken...
Neticede olayın ertesi gününden beri fena hastayım.  Nefes alamıyorum,  ses dersen gene travestiler gibi!
Velhasıl eğer sizin de benim gibi yıldızınız azametli düşükse,  en azından Kasımdaki seçimlere kadar belaya çifte hazırlıklı olarak yollara çıkmakta fayda var.
Sağlam kalın,  selametle.


10 Nisan 2015 Cuma

 Nefret tohumları ve Terörü ululayan Entelektüeller


Birkaç günlüğüne şehir dışına çıkıp ufak bir tatil yapma amacındaydım ki, gene huzursuz ve çalkantılı ülkemde neler neler yaşanmış.   Son günlerdeki birkaç olayı not düşeyim burada, özellikle okumuş-yazmış kesimde terör ve şiddete karşı algıdaki kokuşma önemli.

          ---> 1 gün süreyle, ve öncesinde-sonrasında ara ara gerçekleşen kesintilerle, neredeyse tüm ülkede uzun elektrik kesintileri  yaşandı. Çocukluk yıllarımdaki sık elektrik kesilmelerini, mum ve gaz lambası ile beklemeleri tekrar yaşadık. Anânemlerimiz-babanelerimizin, yaşlı büyüklerimizin anlattığı elektriksiz eski yılları birkaç günlüğüne olsun kısmen deneyimlemiş olduk.

           ---> Bizler elektriksizlikten şikayet ederken, ülkede başka vahim olaylar yaşanmakta imiş meğerse...

        ---> İstanbul Çağlayan Adliyesi'nde savcı rehin alınmış bazı silahlı kişilerce  (DHKP-C).   Müzakereler sonuç vermeyince kurşunlar konuşmuş. Savcıya ateş etmeleri sonrası teröristler  (kimilerine göre "eylemciler")  öldürülmüş.

Üçü başına olmak üzere beş kurşun aldığı söylenen ağır yaralı savcı  Mehmet Selim Kiraz hayatını kaybetmiş.  ("Şehit" diyen de var.)
(31 Mart 2015 Salı)


Kanlı güncel olayı ilk duyduğum anda   bulunduğum ortamda Survivor  izleniyordu.  Nedir ne değildir diye merak edip internette haber sitelerinden sonra Twitter'ı açtığımda, takip ettiklerimin çoğunluğu -gene- AKP ve iktidara, devlet şiddetine sövüyordu. Devlet şiddetine tepki göstermeye bir itirazım olmaz;  ancak onlara göre bu olayda en masum taraf, savcıyı rehin alıp kafasına silah dayayan ve tetiğe basanlardı.   Buna  "Twitter terörü"  demiş birisi, gerçekten Twitter'ın göze çarpan hali bu.
(Sol cenahtan esen mahalle baskısı  mı dedi birisi?)


Böylece bir olayda daha, ölü bir çocuğun ("Berkin Elvan") ismi üzerinden kanlı olaylar köpürtüldü.  Ölü çocuklar üzerinden yapılan şiddet çağrıları ve ölüsevicilik nöbetleri...

Facebook, Twitter, sosyal medya;  ölmüşler ve ölülerden geçilmiyor mübarek!  Ölümleri ile kahramanlaştırılan gençler, çoktan ölmüş bitmiş liderler, kanaat önderleri... Ölülerden medet uman,  yaşama saygısı olmayan bir kaos toplumu...
Burada maksat planlamak, inşa etmek değil;  ölmek ve öldürmek.  İnanılmaz bir haddinibilmezlik ve dezenformasyon hali tüm taraflarda.


Umursamadan o çocukları sokağa ve devlet şiddetinin önüne sürenler;  hem onlar üzerinden kargaşa yaratıp hem de öldükleri zaman isimlerini yarı-tanrısallaştırıp, (toplum ortalamasına göre lüks hayatlarında/ofislerinde) internet üzerinden o ölü çocukların resimlerini paylaşmaya doyamama, ailelerini de işin içine katıp bitmez tükenmez bir ölü sevicilik ile cereyan eden kof  ama tehlikeli kutuplaşmalar yaratma çemberindeler.

Bir de bunlar ölen çocukları siyasi taraflarına göre ayrıştırır. Mesela ba(ğ)zı öldürülen çocuklar daha değerlidir onların mahallesinde. Linçle öldürülen çocuklar arasında dahi cillop gibi ayrım yaparlar.  (Ama sorsan, ayrımcılığa ve şiddete karşılar.)

"AQP gitsin de ne olursa olsun, koymuşum ülkeye!"  anlayışı ile, her hıyarım var diyene bir avuç tuz alıp koşmakta olan;   kanlı olayları fırsat bilip derhal halaya duran solcular, sosyalistler, etnikçiler, "the cemaat"çiler...   Şimdi hepsi süt kardeş olup HDP'yi destekleme kararı aldı, oyunu HDP'ye atmayanı sileceklermiş defterden filan.   İktidar partisi AKP'yi  "PKK ile görüşüyor"  diye geçmişte suçlayanların  HDP'ye oy verme kararı da tam bir kara mizah ya neyse.
(Neyse'ler birikmiş içimize...)


Son günlerdeki diğer kanlı olayları sıralamadan önce, sosyal medyadan bazı alıntılar yapmak istiyorum öncelikle.
Blog yazılarımda daha önce de paylaşmıştım, Atilla Yayla'nın TR solu eleştirisi ile başlayalım:
"Türkiye solu şiddete tapar.   Şiddet hakkında bir ayrım yapar;  soldan gelmeyen şiddeti abartır ve kınarken, kendi şiddetini haklı ve meşru görür."

Denizler icin yaratilan hic adam oldurmediler ama asıldılar mitini köpürten Türk solu da az gunahkar degil. Ölümü kutsamanin neticesidir bu.   (@erdemabaka)

berkin ekmek almaya giden cocuktu   dhkpc cicek cocuklariydi  savciyi da polis öldùrdü   gezi yalana doymuyor   (@janetnahum)

Birilerinin kafasına silah dayamakla asla gerçekleşmeyecek şeyin adalet olduğu açık   (@nilgksel)

Tüm Müslümanların 'amasız' DEAŞ'ı ve CharlieHebdo saldırısını lanetlemesi bekleniyor da  Esad'ı,  DHKP-C'yi lanetleyen Alevi gördünüz mü?
(@okkesh)

DHKP-C'li teröristlerin oraya ölmeyi çoktan göze alarak gittikleri belli. Öldürerek mesaj verme niyeti olmayan böyle bir şey yapar mı?  (*)
Ne mizansen? Savcıyı öldürme niyetleri mi yoktu mesela, biz gelip burada kafamıza göre rehin alır,  sonra sağ çıkarız mı dediler?  (**)
Ölüm için gittikleri bu kadar belli, hala iki dakika susup düşünmeyen, "ideolojime bundan nasıl söylemsel fayda çıkarırım"  derdinde birileri.
(@alperrrrrrrrr)

Kendi hayatlarını değiştirememiş gençlerin dünyayı değiştirme trajedisi.
(Hıdır Geviş)




          --->  Bir diğer terörist saldırı:

Vatan Caddesi'ndeki  İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne   biri kadın
iki saldırgan uzun namlulu silahlar ve bomba ile saldırdı
. Çatışma esnasında DHKP-C'li kadın terörist öldürüldü,  bir polis yaralandı.
Öldürülen Elif Sultan Kalsen'in adı zaten son günlerde haberlerde çokça anılmakta idi.   Taksim'deki Polis noktasına 30 Ocak 2015'te yapılmış silahlı saldırıyı onun gerçekleştirdiği iddia edilmişti. Sonradan o olmadığı ama eylem hazırlığında olduğu için arandığı söylendi. Dokuz kişilik canlı bomba listesinde yer alan şüphelilerden birisi olduğunun duyurulmasının ardından yaptığı basın açıklamasında "canlı bomba olmadığını" iddia etmişti. Vatan Caddesi'ndeki saldırıda üzerinde bulunan henüz patlatamadığı bombalar imha edildi.
(1 Nisan 2015)

          --->  Bir olay daha:  Fenerbahçe kafilesi silahla tarandı!
Rizespor maçından sonra Trabzon Havaalanına gitmekte olan Fenerbahçe otobüsü, karşı yönden gelmekte olan bir araçtan pompalı tüfek ile tarandı. Şöforün yaralandığı saldırı sırasında otobüsün direksiyon hakimiyetini kaybetmesi sebebiyle aracın yolda zikzaklar yapmaya başladığı söyleniyor. İçerideki bir kişinin zorlukla duruma el koyması ile büyük bir kazadan dönülmüş.   (4 Nisan 2015)

Bu olay için iki ihtimal sayılıyor:
1) Fanatik taraftar işi.
2) Nisan ayındaki kanlı saldırılar dizisinden biri daha.
     (gene darbe öncesi mikserlik)

          Dangoz holigan fanatik,  şöförü öldürüp aracın yoldan çıkmasını hesap edemez.  Sıkar geçer.   (@m_eminoglu)



EKLER:
  • Fuat Avni  adlı hesabın Twitter üzerinden aylar önce DHKP-C ile ilgili attığı bazı tweetler vardı. Kimi oluşumların kullanılmaya elverişliliği bağlamında dikkate değer.


  • Adliye binasına silahlarıyla birlikte girip savcıyı makam odasında rehin alan teröristlerden birisi olan Şafak Yayla, kamera kayıtlarına göre binadan içeriye C Kapısı'ndaki avukatların giriş yaptığı bölümden girdi.  Üzerinde avukat cüppesi vardı.

    Adliye kapısından içeri avukat cüppesi ile girenlerin aranmadığı acayip bir ülkeyiz.  Avukatlar da X-ray cihazından geçsin dendiğindeyse ortalık karıştı,  "Cüppe kutsaldır"  ayaklanması başlattı hemen birileri.
    Yani hukuk fakültesi mezunu herhangi biri iseniz; adliye kapısından içeri elinizi sallaya sallaya üzerinizde silah, patlayıcı Allah ne verdiyse hepsi ile girebilirsiniz. Ve ASLA üzeriniz aranamaz!
    Peki niye?  Çünkü cüppe kutsaldır!  :)




Bu adam  (Ümit Kocasakal)   İstanbul Barosu Başkanı.   Adliyeye kim nasıl girdi diye sormak manasız.   (1)

2011 yılında adliyedeki x-ray uygulamasına karşı "solcu" avukatlar eylem yapmış,  İstanbul barosu da onları desteklemişti.
(2,   @rkopar)


yaa arkadaş memlekette ne çok gerizekalı varmış yaa. neymiş cübbeli avukat aranmadan girmeliymiş adliyeye!  lan tamam savcı aranmazken avukatın aranması eşitsizlik,  de çözüm ikisini de aramak!  ben vatandaş olarak donuma kadar aranırken sikik savcı/avukat/hakim cübbesini sallaya sallaya girecek öyle mi?  valla ben aranmadıklarını bilmiyordum,  duyunca şok geçirdim,  millet "cübbe kutsaldır, aranamaz"  diyor yaw!  vay arkadaş ben nerden düştüm bu siktirik memlekete lan.

ha hükümetin rezilliği ayrı mesele,  olayı baştan haber alamamakta görülen müthiş istihbarat zaafiyeti  (gerçi belki mit de işin içinde, bilmiyoruz), müzakerelerin berbat götürülmesi,  yayın yasağı,  operasyonun kepazeliği, infaz yapan polise destan yazdırmalar,  sonra medyaya yüklenmeler...
(yaa hiç amerikan filmi/dizisi de mi izlemiyorsunuz?  adliyede GÖREVLİ polis dışında dışarıdan gelen polis, emniyet müdürü hatta eyalet valisinin bile üzeri aranır,  silahı varsa kapıda alınır kasaya konur...)
(F. Katkak,   4.4.2015  -  Facebook)



  • Ülkede mide bulandıran bir terör güzellemeciliği peydah oldu. Twitter'da silahlı eylemcileri öven "Halkımız cahil!"ci kitleye yazımın başında da değinmiştim zaten.  Özetle dedikleri şu:
    AKP bu topraklar için zararlı,  öyleyse yaşasın KAOS!

Muhalefet etmek ile teröristlik yapmak farklı şeyler. Birini diğerinden ayıramayana devlet yardım edip ayırt etmesini sağlamalı.  (1)
Silahla savcı rehin alan teröriste  "eylemci"  diyen bir medyanın özgürlüğü fazla gelmiştir. Bu kadar özgürlük dünyanın hiçbir yerinde yok.  (2)
Eskiden DHKP-C'nin terör eylemlerinde CHP açıktan itiraz ederdi, şimdi teröristleri destekleyenler hep CHP ile ilişkili kişiler.   Yeni CHP.
(3,   @rkopar)
Suçu ve suçluyu övmek dava sebebi değil mi? Bundan bugün binlerce gördüm. DHKPC'yi ciddi ciddi savunan angutlar var.(Muhammed Eminoğlu)

DHKPC'li teröristlerin adeta sözcülüğünü ve hamiliğini yapan CNNTurk,
Ak Partili adayları  El-Kaideci  ilan ediyor.   (@icesur)

(EDIT:  Bu son tviti yazan  İsmail Cesur, Cumhurbaşkanı Danışmanı olduktan sonra, CNN Türk'e dair geçmişte yazdığı tüm eleştirileri silip kanalın baş destekçilerinden birine dönüştü Twitter'da.)





  •       MEDYA  ve  Toplumdaki Cinnet hali:
    Geçtiğimiz ay bir gazeteci, kartopu oynamanın suç olduğunu bilmiyor diye
    bir psikopat tarafından psikopatça öldürülmüştü. (Gazeteci-yazar Nuh Köklü, İstanbul Kadıköy'de arkadaşlarıyla kartopu oynarken   işyerinin camına kartopu isabet eden bir esnaf tarafından kalbinden bıçaklanarak öldürüldü  -  Şubat 2015)

    Muhalif bir haber sitesinin bu haberin altına RTE'nin "Benim esnafım yeri geldiğinde alperendir, askerdir" lafını koyarak haberi verdiğini gördüm. İşte ben de bundan tiksiniyorum. Yıllardır karınca kararınca medya eleştirileri yapan biriyim. Peki Allah aşkına bu ne biçim bir habercilik anlayışıdır? Her mevzuyu RTE'ye getirip nefretle ortaya salınca o ölenlere değer vermiş olmadığın gibi, haberi de doğru vermiyorsun ki!  Üstelik cinayet sonrası ilk haberlerde Nuh Köklü'nün kadın olduğu söylenmekte ve "Bir kadın cinayeti daha!"  şeklinde manşetler atılmakta idi.  Oysa Nuh Köklü kadın değildi!

    Maksat Tayyip Erdoğan'a çakmak olsun da nasıl olursa olsun diye her olaya böyle bodoşlama atlamak nedir? Sonra Erdoğan  "Kartopu oynayan kadınları esnaf haklasın, icabına baksın" mı demiş?  Sanki öyleymiş gibi haber yapacak kadar ("obsesif" , "tedavi gerektirecek boyutta aşırı takıntılı") hasta beyinlerin haberlerini okuyunca dellenmiyor musunuz mesela? Ne kadar saçmalarsak o kadar başımız göğe erecekmiş haberciliği.  Maksat ortamlar gerilsin!

        Sonra AKP'yi PKK ile görüşüyor diye suçlayanların HDP'ye oy verme kararına ne demeli?
    Ya The Cemaat için ne diyeceğiz?


    Önümüzdeki seçime de bu atmosferde gidiliyor işte. "Şu kazansın" değil,  "Şu kazanmasın"  diye verilecek oylar bu sefer de,
    demiş  Ahmet Cantürk.

    Dünyanın çok az ülkesinde, masum bir insanı rehin alıp kafasına silah dayayanlara “biz de sizi seviyoruz” diyebilen bu kadar çok insan bulursunuz.   İki gün boyunca twitterda ikinci sırada tutulabildiğini gördük biz bu kötülüğün.   Bu yüzden de yaşadığımız ülke hakkında sahiden kaygılanmamız gerek.
    Bu ülke için sahiden kaygılanmamız gerektiğini gösteren diğer bir husus da, bu insanların kötülüğünü bu kadar aleni sergileyebilmesini engelleyebilecek ve onları marjinal sapmalardan uzak tutabilecek büyük medyanın olmadığını görmemiz oldu.
    “Berkin’e ihanet”  manşetiyle ve örgütün servis ettiği fotoğrafla verdi Hürriyet  Savcı'nın ölüm haberini. (...)
    (...)
    Eğer Berkin'den dolayı hükümete kızıp DHKPC'nin bir savcıyı öldürmesini anlaşılır bulursanız,  anlaşılır bulunmayacak cinayet kalmaz yeryüzünde.
    (Berat Özipek,   "Bu kötülük 'merkez' değil"  09.04.2015 - Serbestiyet.com)


  • Adliyedeki operasyon sonucu DHKP-C'li teröristlerin ölü ele geçirilmesi öncesinde bir müzakere yaşanmış.  Eylemciler, Sezgin Tanrıkulu'nun arabuluculuk etmesini istemişler. (CHP Genel Başkan Yardımcısı, özellikle İnsan Hakları ve Kürt meselesi ile ilgilidir.)

    Bu konuya ilişkin yazılı açıklama yapan İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Hadi Salihoğlu, "Teröristlerin görüşmek istediği Avukat Sezgin Tanrıkulu kendisine ilk ulaşıldığında adliyeye geleceğini belirtmesine rağmen gelmediği gibi, kendisine ulaşılmak istendiğinde telefonlara da çıkmamıştır"  diyor.

    Sezgin Tanrıkulu'nun adliye baskınına müzakereci olarak çağrılmasına rağmen gitmemesine getirdiği açıklama:

    "Ben sadece bir avukat değilim, siyasi bir kimliğe sahibim. CHP Genel Başkan Yardımcısı kimliğim dolayısıyla benden bir talep varsa bu konuda muhatabım hükümettir."
      (Kibre gel!)
    (Açıklamalarının tümü için:  bakınız)

    Utanmazlıkta sınır aşımı olmuş bu.
    Bu adam seçimlere hangi yüzle girecek?
    Gerçi saçma soru,  tabii ki CHP yüssüzlüğüyle.
    (@FIRATEREZ)