20 Aralık 2015 Pazar

  GAZETECİLİK NEDİR,   NE DEĞİLDİR?

Peşinen söyleyeyim, gazetecilik insanları çocukları üzerinden "vurmak" değildir.  Çoluk-çocuk/eş-sevgili/ana-baba ile ilgili materyal toplayıp, sevmediği kişileri bunlar üzerinden hedef göstermek, ülkemizde gazeteciler için fazlasıyla sıradanlaştı oysa.
Bunda sıradan insanların tepkisizliğinin de etkisi büyük.

Olay ne?   Bir tanesine beraberce bakalım.


Melis  Alphan.
Hürriyet gazetesinde moda yazarı.
Genç, güzel, akıllı bir kadın gazeteci.
Sosyal medyada ise şu çirkinlikte hedef almalar yapıyor:
"Kezban Hatemi'nin oğluyla birkaç yıl evvel yaptığım röportajı artık haftada bir koyacağım buraya. Herkes tanısın  http://m.hurriyet.com.tr/annem- …"
(@melisalphan)


Şimdi bu ne çirkinliktir böyle?
Aylar yıllar öncesinden yaptığın bir söyleşiyi hedef göstere göstere tvikleme, "haftada bir karalama yapmak ile övünme" ve "Bu ne kepazeliktir?"  diyene  anında blok atma!

Köşelerini, hiçbir ahlaki kaygı gütmeden kendi nefretlerini yayma aracı olarak kullanmak...
Gözüne kestirdiğin kişileri durmadan hedef almak...
Cevap hakkına müsaade etmemek...
Yalan haber yaymakta sakınca görmemek...
"Dinlerden nefret ediyorum"  diye imanlı insanlar hakkında durmadan fitne fücûr...
Muazzam kibir...


Üstelik bir moda yazarı bunu neden yapar?
Melis Alphan, dinlerin icat edildiği gibi şeyler söylemişti. İslam peygamberi hakkındaki sözleri malum.
 (Ayrıca kendisinin  "kripto"  olduğundan şüpheleniyorum. Kimliğini açıkça belli edemeyenlerde görülen türden özel bir kine sahip.)

Şimdi bir insan Tanrı'ya inanmayabilir, tüm dinlerin saçmalık olduğunu düşünebilir, bu görüşlerini beyan edebilir, bunları yayabilir... Ama kendisi inanmıyor ve "Tanrı" sözcüğünden dahi nefret ediyor diye;  imanlı gördüğü kişileri çoluk çocukları üzerinden hedef göstermek  ve  aşağılamak da nedir?
İşte bu  Türkiye'de  "gazetecilik"tir.

Sonra şikayet ettikleri şey:  "Gazeteciler"  tutuklanıp hapse atılırken halk neden sessiz kalıyormuş?
Gazeteciliği taşıdığınız nokta bu!  Önce kişinin kendisinin yaptığı işe bir saygısı olmalı.
Bir de en ufak eleştiriye tahammülü olmamak da ülkemizde "gazeteci"  olmanın  temel şartlarından.
Ama Erdoğan  "diktatör!"
  (tencere-kapak ?)


Mesela Akit gibi bir gazete kalkıp makam sahibi, muhalefet partisi lideri veya bazı ünlülerin çocukları ile negatif söyleşiler yayınlayıp onları içkili ortamlarda sigara-alkol bu şekilde fotolar ile yayınlayıp, evlatlarından uyuşturucu alanları afişe edip "Herkes tanısın bunları!" filan dese buna tepki gösterecek kitle; aynısını başka bir cenah yaptığında üç maymunu oynuyor.

Doğan Medya'nın bünyesi bu tip irinlerle kaynıyor. Ama Akit'ten farklı olarak,  hepsi güzel makyajlanıyor  ve  kamufle ediliyor.
Bunu yapan da  "Halkımız cahil!"ci  kitle   :))

  EDIT:    "Kezban Hatemi'nin oğlu!"  derken  Melis Alphan'daki  o nefret ve çekememezlik  :)


EDIT 2020:   Bir markanın (Levi's) reklamlarında oynuyor şu aralar. "Sesi olmayan insanların sesi olmaya ve kadın sorunlarına çalışıyormuş",  öyle diyor reklamda.. Dünyanın en kısa yalanlarından biri olsa gerek. Bencilliğe ve dik başlılığa insanoğlunun bulduğu kılıflar sanırım asla tükenmeyecek. Kendi görüşünde olmayan herkesi susturmaya çalışan ve yok sayan nefret dolu insanların bu kadar rahat duyar kasabilmesi ise ayrı bir muamma!


3 Aralık 2015 Perşembe

 2015:  TR'de Seçimler ve Terörün yılı

Yine uzun zaman oldu buraya notlar düşmeyeli.
Geçtiğimiz gün  Can DÜNDAR  adlı  "gazeteci"  tutuklanıp da  sosyal medyamız gene suni bir vaveyla ile dolunca,  artık bir şeyler yazmak istedim.
Ama önce,  buraya uğramadığım zamanlarda yaşanmış bazı olayların kolajını sunmak istiyorum kısaca:

Yoğun halde  Seçimler  vardı  2015 Türkiye gündeminde.
_Haziran 2015'te:   HDP %10 barajını aşıp  Meclis'te 80 milletvekilliği alarak büyük bir sürpriz yaptı. Kürt siyasi hareketinin bu başarısı bazı çevrelerde şok etkisi yaptı tabii. Artan terör olayları ve toplumsal gerginlik, insanları huzur ve istikrara yöneltti. Velhasıl hiçbir siyasi parti tek başına iktidar olabilmek için gerekli çoğunluğa ve sandalye sayısına ulaşamayınca, (ve koalisyon görüşmeleri de sonuç vermeyince, iktidar partisine ve teröre karşı ülkeyi yönetmeye/idare etmeye talip çıkmayınca, Cumhurbaşkanı faktörü de ortada iken) ;

_1 Kasım 2015'te:   Tekrar seçime gidildi. Böylece içimiz dışımız zaten haddinden fazla siyaset ile dolmamış gibi,  bir de  "duble seçim" yaşadık bu yıl.   AK Parti  (%49'luk oy çoğunluğu ile) yine birinci parti çıktı, herşey böylece tamamına erdi. Şu anda da hükümeti kurdu/kuruyor. (Hatta damat Berat Albayrak  "Enerji Bakanı"  oldu bile.)


Sosyal medyada, secim sonucu ortaya cikan tabloya memnuniyetsizligini belirtmek icin, icinde yasadiklari toplumu asagilayan, kücümseyen, hor gören bazi paylasimlar var.
Toplumu kücümsemek (koyun sürüsü, sigir, mal, cahil, satilmis) asagilamak ve dislamak bu gibi durumlarda her görüsten insanlarin sikca basvurdugu bir yöntem. Bence böyle bir tavir icinde olanlar eger bir seyleri degistirme arzusu, ideali, yönelimi tasiyorlarsa önce kendilerinden baslasinlar.
Kendi kücük DEVRIMLERINI yapamayanlar, büyük dönüsümler ve degisimler icin  YOL'a  cikmasinlar.
Yok celladin bicagini yalarmis   vay makarna kömüre satarmis...   Bu vb pek cok tanimlama.
Bunlari söyleyip yazanlar, kendilerinin de o toplumun birer parcasi olduklarini unutmasinlar.
(Vasıf Kayhan Bayırlı   -  5 Kasım 2015,   Facebook)



"2015 seçimlerine giderken" yazımda da kullandığım, "Klozet Kapağı Partisi" üzerine bir metafor. Ve hemen yanına seçim sonuçları üzerine bir yorum daha alıntılamak istiyorum:

"Siz daha Said i Nursi nin, Medine Sözlesmesinin arkasinda durmaya devam edin. HDP ye gecen secimde oy veren CHPliler ile "radikal sol" gene oy verdi. HDP yi satanlar kimler mi? Gecen secimlerde HDP ye oy veren Kürtler. Hainleri önce icinizde arayin.  İkinci olarak  halk dalkavuklugu ve siyasi ilkesizlikle bu isler bu kadar olur. CHP ye bir sey demiycem, 17 Aralik tan beri  Cemaat ve Frankfurt Darbecisi Dogan Medya nin kucagindan kalkmiyor. Hani derler ya;  Adam sahneyi dolduramiyor kardesim.

Son söz cok bilmis bir kisim "sosyalist" köse yazarlarina. Caniniz sikildikca Istanbulda her konuda yürüyüs düzenleyebilirsiniz. Siyasal popülizm arayipta bulamadiginiz, politik mastürbasyon üzerinden halk, millet, toplum denen nesneyi asagilamayada devam. Neymis zeka testi yapiliyormus. Lan lümpen misyoner yavsak, sizin gibiler hic hayatiniz boyunca liberalist-kapitalizmin hakim oldugu bir toplumda kuramsal, felsefi düzeyde bir metin yazdiniz mi?
Sabah aksam popülizme devam, daha cok ekmek yersiniz o köse baslarindan."                  (Vasıf Kayhan Bayırlı   -  1 Kasım 2015,  FB)




          --> "Seçimlere gidildi"  dedim gerçi ama,  genel seçimlerde ben yine oy kullanmadım.   Bilinçli olarak oy kullanmayacağımı söylediğimde duyduğum küfrün-alayın haddi hesabı olmayan,  evlatlıktan reddedilmeye kadar vardığım anlar yaşadım.  Neymiş,  bu durum en çok AKP'nin işine yararmış!  Gündemleriniz ve seçimlerinizle varın ülkeyi siz kurtarın, daha ne?   Yalnız bırakın beni!
_Neden oy kullanmıyorum?
"Ehven-i şer",  yani  "kötünün iyisi"  anlayışı ile hareketi uygun görmüyorum.   İster adı açıkça anılarak olsun,  ister bazı göndermeler ve imalar ile olsun; sürekli coğrafyanın kaderini de ilgilendirecek şekilde yeni bir dünya düzeni fiili gücünü hissettirirken; dibimizde (büyük güçlerin lafta karşı olduğu ama -nedense-  hiç kimsenin ilişmediği)  IŞİD / ISIS gelişirken;  bizim ülkemizdekiler   "A partisi mi,  C mi,  H mi?...."   (Bunun daha X'e Z'ye kadar yolu var)  bunlar üzerinden birini seçerek kaderin ters ağlarını alt edebileceğini filan düşünüyor.  Vatandaşlar  "Ooooo piti piti"  üzerinden birbirini yiyor,  en son söylenecek laflar kibirle söylenerek gerilim harlanıyor,  daha ne denir?  Varın hayrını görün!<--




2015,   patlayan bombalar  ve  terör saldırılarının  da  yılı  oldu.

TR'de:   -> İstanbul Çağlayan Adliyesi'ndeki savcı rehin alma ve öldürme olayı   (31 Mart 2015)
-> Seçime yaklaşırken Adana ve Mersin'deki HDP merkezlerinde neredeyse eş zamanlı patlatılan bombalar...

-> 7 Haziran seçimlerine iki günden az zaman kala, HDP Diyarbakır mitinginde trafo önünde patlatılan bomba (?)  ve artan gerilim...

-> 20 Temmuz 2015 Pazartesi günü yaşanan, Şanlıurfa'nın Suruç ilçesinde gerçekleştirilen bombalı intihar saldırısı.   Ayn-el Arap/Kobani'ye gitmek üzere Suruç'a gelen Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu üyesi gruptan  30 küsür insanımız öldü,  100 küsürü de yaralandı.  Olay IŞİD'e bağlandı. Gencecik canlar gitti. Gene ölü gençlerin resimleri paylaşıldı sosyal medyada,  gene ölüler sevildi.

-> 10 Ekim 2015 Cumartesi sabahında Ankara Garı önünde art arda gerçekleşen iki intihar saldırısı ile 100 kişi öldü.  Yıkıcı,  şok edici bir saldırıydı.  Olay yerinde olup da hayatta kalmış insanların bazısı hayat boyu bunun psikolojik izlerini taşıyacak, belki kalabalıklar arasında olmaktan hep korkacaktır.  Benim izlerken kanım dondu.
Ankara,  sen ne berbat bir şehirsin!

-> Güneydoğuda çeşitli askeri geçiş noktalarına döşenmiş mayınların patlaması sonucu yıl boyu gelen ölümler...   Yollara mayınlar döşenmiş, birileri bundan haberdarmış,  engel olun(a)mamış...
Ve artan terör saldırıları ile gelen "şehit" haberleri üzerinden yeniden milliyetçi jargon yüceltilmesine geçiş.

-> İstanbul Bayrampaşa metro istasyonunun az ilerisinde gerçekleşen patlama.   (1 Aralık 2015)
(Bu şekil patlamalar özellikle büyük şehirlerde devam edecek sanırım.)

--> Bu arada içeride  The Cemaat  gerginliği devam ediyor. Yıllarca sürecek bir mesele.

-> Sedat Pekerlemeler...

-> Silvan'da günlerdir yaşananlar... Hendekler, sokağa çıkma yasakları, sıkı yönetim tartışmaları...  (Hendek Operasyonları - Ağustos 2015'te başlamıştı.)


"90larda köyler boşalıyordu,  şimdi kasabalar,  şehirler,  biz de 10 yıl sonra anlatırız herhalde birilerine."   (@dogangurpinar)

Ülkenin doğusu yangın yeri ama ziyanı yok. Şimdi 8-9 yaşında olanlar 10 sene sonra büyüyüp hesap sorduğunda suçu yine medyaya atarız.     (@mortifera)

--> Derken benim bu yazıyı yazdığım sıralarda  Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi  bir silahlı çatışmada öldürüldü.   (28 Kasım 2015 Cumartesi)
"Yine ılımlı bir isim öldürüldü. Bu da önemli"  diyor  Twitter'da bir dost.

Zulüm politikleştirir. Kürtler TR'nin en politik halkı.
Tahir Elçi'nin sınıfından aydınların bugün cesaretle seslerini yükseltmesi gerekiyor.
Elçi'nin son mesajları: PKK terörist değildir, hendek siyaseti yanlıştır. Bu her 2 cepheden savaş isteyenlere karşı cesur 1 aydın itirazdır.
İnkar-imha rejimine direnişe terörizm demek Kürdün vicdanına sığmaz, vatanımız ortaktır diyen Türkiyeli hendek saçmalığını onaylayamaz.
Bugün bedeli ne olursa olsun Kürtlüğünden vazgeçmeyen ama birlikte yaşayabileceğimize inanan gerçek bir Türkiyeli yurtseveri kaybettik.
(@hbk   -  28.11.2015,  Twitter)



Bu arada  ortam  yalan haberlerden,  fotoşop görüntülerden geçilmiyor.
Eski görüntüler yeni imiş gibi veriliyor,  başka başka yerler   başka ülkeler ve farklı konular ile ilgili görsel materyaller çarpıtma aracı olarak sunuluyor. Masa başı tekniklerle gerçekte olmayan detaylar fotolara ekleniyor ve daha bir dolu naylon saçmalık!




Dünya'da:   Irak ve Suriye üzerinde yayılan,  ancak yan etkileri tüm dünyada hissedilen IŞİD terörü  (Allah adına silaha davranan aslanlar  cennetin peşinde  reloaded!)  ve bölgeden doğan muazzam bir göçmen, mülteci sorunu!   Bodrum kıyılarına vurmuş çocuk cesedi,  Akdeniz'de botları batırılan insanlar...  Avrupa'nın (ve Batı'nın), bu insanlara karşı Türkiye'yi bir tampon bölge olarak kullanmak istemesi.

Fransa'da:  --> 7 Ocak 2015 tarihinde Charlie Hebdo adlı mizah dergisine yapılan silahlı saldırı'da  11 kişi öldü, 11 kişi yaralandı. Binanın dışında bekleyen polis görevlisini de öldürdükleri olayın görüntüleri, bunun bir avuç İslami cihatçı filan değil,  özel askeri eğitim almış profesyonellerce yapılmış organize bir iş olduğunu muştuluyordu.
Saldırıyı gerçekleştirenlerin  "El Kaide-Yemen kolu"  olduğu söylendi.

_Peki neden,  ne amaçla yapılmış bu saldırı?
Danimarka'da geçtiğimiz yıllarda bir "karikatür krizi" yaşanmıştı hatırlarsanız (sene: 2006). Bir gazetenin yayınladığı Muhammed karikatürleri hakkında dava açılmış,  sonuç alınamamıştı.   (Artık ne sonucu bekleniyorduysa?)
Bu arada İslam karşıtı bir film,  (hiçbir sinema çevresinde adını duymadığım, ancak Müslümanlar için pek bir anlamlı olmuş nedense) "Innocence of Muslims/Müslümanların Masumiyeti"  adlı film rahatsızlık yaratmış.   Üstüne ABD'nin Florida eyaletinde Kur'an yakan rahip...
Tüm bu infial yaratan şeylerin üstüne,  ilerleyen yıllarda Charlie Hebdo'nun  (mizah dergisi)  kapağında Hazreti Muhammed'i tarif ettiği söylenen bir karikatür yayınlanınca hassasiyetler denizi artık taşmış!

Ne  kadar  ilginçtir  ki;
cetvelle sınırları çizilirken, yer altı-üstü kaynakları bölüşülürken,  birbirlerine düşürülür  ve  kırdırılırken  çıtı çıkmayan  İslam ümmeti;
bir karikatür yüzünden  başkentlerde ayaklanıyor,  egemenlerin büyükelçileri yerlerde sürükleniyor,  kafalara sıkılıyor...  (Libya 2012 - ABD Büyükelçisi'nin öldürülmesi)

İnşa etmek ve kendi kaderi üzerinde söz sahibi olmaktansa, başkalarının dünyalarını mahvetmeyi kıstas ve amaç olarak belirlemek...  "Ümmet"in  21. yüzyılda geldiği nokta bu.




  --> 13 Kasım 2015:   Fransa'nın başkenti Paris'te pek çok noktaya eş zamanlı terör saldırıları düzenlendi. Onlarca insan (en az 130 kişi) hayatını kaybetti, yaralılar ve şoku yaşamış olanlar da cabası.
Stadyum ve restoran, konser salonu, alışveriş merkezi, metro...

        Sen adamların ülkesine göç et/sığın.   Sonra (emir/vakit gelince) düğmeye bas, insanları tara, öldür!   İşte böyle kafalar...
Bu arada Türkiye'de -elbette- bu gelişmelere sevinen bir kesim de var. Özellikle sosyal medyada Paris olaylarına "Oh olsun, eki eki! :)" diye yaklaşan  "demokrat Genç Siviller"i  de görmek nasip oldu.



Amerika'da:   2 Aralık 2015'te Kaliforniya eyaletindeki San Bernardino şehrinde bir toplu katliam gerçekleşti.  14 kişi öldürüldü.  Önce  IŞİD bağlantısı var deniyordu,  sonra bağlantı yok dendi.  Zanlı eşlerin ikisi  Polisle girdikleri çatışmada öldürüldü.
(San Bernardino Shooting)


Rusya:   23 Kasım'da Türkiye sınırına yakın uçuşu sırasında hava sahasını ihlal etmesi ve uyarılara cevap vermemesi gerekçesi ile TR bir Rus savaş uçağını düşürdü.   ("Russian warplane shot down near Turkey-Syria border")

İki pilotun son anda uçaktan atladığının yakınlardan görüldüğü söyleniyor. Videosu paylaşılanlardan ben tek bir pilotu seçebildim, o da alandaki Türkmen askerler tarafından öldürülmüş sanırım.  (Poz vermeyi de ihmal etmemişler.)  Pilotları aramak için bölgeye gelen,  yere inmiş bir Rus helikopterini  tekbir sesleri eşliğinde vurarak alçak ve aptalca bir işe de imza atmışlar.

"3.Dünya Savaşı Bayırbucak Türkmenleri yüzünden çıkıyormuş   haha"                 (Kaiser Z. Beyner - FB)


      Bir yorumcu, Rusya ile yaşanan bu gerginliği "yeni Mavi Marmara arayışı"na  bağlamış ve şöyle demiş:

      "7 Haziranda geri adım atılan başkanlık sistemini 6 ay içinde referanduma götürmeyi planlıyorlar. Seçimler nedeniyle arka planda kalan ve dandik konularda bile açıklama yapmaya başlayıp yüzünü eskiten Erdoğan'ın bu sebeple yeni bir Mavi Marmara'ya ihtiyacı vardı. Rusya'ya dayılık yapmanın asli sebebi bu.. Erdogan ya hep ya hiç diyor."  Ayrıca Arap dünyasında kaybedilen prestijin geri kazanılması ve Enerji Bakanlığı'na getirilen "güvenilir damat" eleştirilerini savsaklamak gerekçeleri de yer alıyor.  Ayrıca Cemaatçi abiler de bu uçak düşürme mevzusundan memnun görünüyor.  (sosyal medya izlenimi)

Bu arada kaç gündür  "IŞİD / İSİS ile mücadele"  diye İSİS'le gerçek anlamda ilgisi olmayan alanları,  özellikle Suriye'deki Esad muhalifleri ile Türkmenlerin tepesine bomba yağdıran Rusya'ya karşı böyle bir girişim, bazılarını sevindirmişe benziyor. Rusya bu olayı doğru değerlendirecektir, diye düşünüyorum.  Bu arada Erdoğan'a ateş püsküren sosyal medyalamacılar şimdi de Putinci oldu   :)



- AÇIK TEŞEKKÜR -
Rus uçağı ve Türkmenlerle ilgili yüzlere varan farklı yorumu anında üretip paylaşmak suretiyle bizi irşat eden dostlara,
Bölgeye parmak atan güçlerin bir türlü çözemediğimiz sayısız tezgahını şipşak yorumlayarak dakika gecikmeden bizi şüpheden halas eden jet yorumcularımıza,
Büyük resmi derhal çözümleyerek atideki tehditlere karşı ikaz eden iyi insanlara,
Bizi bilgisizliğimizin hazin yalnızlığına terk etmeyen tüm hayırseverlere,
Bizi haber ve yorum için namerde muhtaç etmeyen tüm eş, dost ve akrabalarımıza bahusus ve alenen teşekkürü borç bilir, bilvesile en halisane tebrik ve temennilerimizi arz ederiz, efendim.
(Mehmet Tanju Akad   -   24 Kasım 2015,  FB)

(Her Son dakika olayında, daha o dakka faili keşfedip kara propagandaya başlayanlara açık teşekkür,  ARO)


"Turkiye Erdogan doneminde seklen dogululasirken fiilen batililasiyor. Allah'a maddi cikar icin tapan bir toplum kapitalist degil de nedir? Ataturk, Islam cografyasinda ilk kez sekuler bir devlet kurdu ve Islam'a buyuk bir darbe vurdu. Simdi Turkiye, Islam dunyasinin ilk kapitalist toplumunun yukselisine sahne oluyor. Ama sorunlar var. Islam, Ronesans-Reform'u gormezden gelmeye kalkiyor. Araplarin yayilmaci doneminin resmi ideolojisi Islam fasizme yatkin. Turk kapitalizminin beyni olan  orta sinif,  Ataturk'e hayran ve Erdogan'dan tiksiniyor. Ben bu karmasik tabloya bakinca heyecanlaniyorum. Riskler goruyorum, ama firsatlar da goruyorum.  Einstein,  "Invention comes to the prepared mind"  demisti. Cagdas, laik, duzgun paylasan, cevreci, humanist Turkiye isteyen insanlarimiz; uzerlerinden karamsarligi atmadikca yukarida acikladigim sureci yonlendirme sanslari olmayacak. Cunku birakin bulusa hazir olmayi, bulus olabilecegine inanmiyorlar bile. Kapitalizmi Islam ile pekistiren oligarsinin hakim oldugu, buyuk cogunlugun alabildigine somuruldugu bir toplumda sekuler sol bir muhalefet potansiyeli var midir? Vardir. Bu potansiyelin guce donusmesinin onunde uc engel var. Mal sahibi ABD'nin sol alerjisi, solun ABD alerjisi, sekuler Turk orta sinifinin beyinsizligi. ABD'nin MSP'ye alerjisi vardi, MSP'nin ABD'ye alerjisi vardi, Erbakan ve politburosu beyinsizdi. Sonra ne oldu?  Beyni olan biri geldi potansiyeli iktidara donusturdu. Ama iktidara yapisti, secimle gitmiyor. Diyalektik isliyor. Yeni bir potansiyel doguyor.  Beyni olan biri araniyor."
(Õmer Tanrıkulu   bir FB yorumu)



Diyarbakır,  MTA,  bıktırmak,  ölüm,  para,  internet,  burası Türkiye, Doğu/Batı, English, isyan, kader

25 Temmuz 2015 Cumartesi

Kahve  ve  Ben


Kahve sevgimi bilen kardeşlerimin, bu sene doğumgünümde bana hediyeleri... :)   Bu incelikli kolajın fotoğrafını çekmeyi dahi bekleyemeden, hemen filtre kahvenin beni kendine çeken ambalajını açıp bardağımdan bir yudum aldıktan sonra  (aslında işin doğrusu ancak ikinci bardakta)  resimlemek aklıma geldi.  Blogumda paylaşmaksa bugüne kaldı.

Kahve ve ben,  "ayrılmaz ikili"  gibiyiz diyebilirim. Ne zaman odama girseniz, masamın üzerinde mutlaka içi dolu bir kupa ve yanında bir bardak su  demirbaş olarak mevcuttur.  Kimi yabancılar gibi,  "Kahve mi Çay mı?" sorusu ile başlayan "Kahveciler ve Çaycılar" fanatikleşmesindeki düzeyde değilsem de,  (zira çayı da seviyorum) en az bir büyük kupa "şekersiz kahve" içmediğim gün yoktur.(Şeker,  kahvenin kendine has orgazmik aromasını maskeliyor bence.  Pek tercih etmem açıkçası.)

Bendeniz henüz küçük bir çocukken teyzeme:
_ "Bir kahve demleyelim de karşılıklı hüüüp diye içelim"
dermişim; o kıvır kıvır saçlı, cin gibi bakan meraklı gözlerimle... Yani kahve sevgim ezelden geliyor. (Bir de meraklı ve bol sorulu bünyem.)   Üniversitede okurken hele, deli gibi kahve içerdim, kahve ve kafein bende özel bir etki yapmıyordu artık. Geceleri yatmadan önce mutlaka bir kupa daha içerdim, (aslında uykumu açsın diye hazırlardım, ancak o 2'ye doğru içilen son kahveden sonra öyle tatlı bir uyku çökerdi ki üstüme)  oda arkadaşım:
_"Evet,  can ile canan  kahvesini de içtiğine göre artık uyuyabilir" deyip gülerdi. Anlayacağınız gibi, ikimiz de geceleri tavuk gibi erkenden yatan tayfadan değildik.

Ayrılmaz ikili:   Kahve ve Ben

(Bu arada konu açılmışken, filtre kahve ve Nescafe'yi ne kadar seviyorsam; "Türk kahvesi"ni de o kadar sevmiyorum. Ufacık bir bardak için,  hem de o kadar meşakkatle,  kimya formülü gibi ölçe tarta yapılan "şey" bana hep ehl-i keyf  (keyif ehli) olmayı, miskinliği ve lüksü çağrıştırmıştır. O kadarcık şey zaten beni kesmez.  Üstelik bazen tuhaf şekilde ağır da gelebiliyor bünyeme.)


21 Temmuz 2015 Salı

Hayat nefesine değer vermek

2009 Ocak ayından beri bu blogda çeşitli karalamalar yapıyorum. Kimisi çeşitli alıntılar,  kimisi derlemeler,  bir kısmı da kendi görüş ve yaşam deneyimlerime dayanan yazılarım.   Onlarca hatta yüzlerce başlık içeriyor.  Henüz taslak halinde olup yayınlanmamışların sayısı ise 300'ü geçti!

Ne var ki, bazılarının sorduğu:
"Neden  can ile canan?"
"Debussy kim,  Bach kim?"
"Derdin ne?  Neden bu kadar uzun yazıyorsun?"
gibi sorulara henüz ve halen gelebilmiş değilim.

Bir gün gelebilecek miyim, kendimi yazı ile açabilecek miyim, ayrı başlıklar halinde bunlara değinmeye gerek var mı,  gerçekten bu yazıları okuyan var mı?...
Dahası,  ben bu  ifade edişlerin  altından kalkabilecek biri miyim, o birikime ve kelimelere sahip miyim?...

Doğduğum ve soru işaretleri ile dolduğum şu sıcak ve nemli Temmuz ayında,  bunlar da bir nevi ecel terleri döktüren sualler cinsinden benim için.   Üstelik daha önce de dediğim gibi,
"Yazmak nankör bir eylemdir.  İhmal edip arayı açtıkça  sessizce seni terk eder,  sana soğur,  seni umursamaz."   (bkz: Kopuş)

Özellikle ilk yazılarımda  Türk gençliği ve Türkler  üzerine bazı şahitliklerden yola çıkarak genellemeler yapmıştım burada. Geçen gün dönüp bazılarını tekrar okudum.  Bunları kendimin yazdığına inanamıyorum bazen!   Demek ki beni gerçekten etkileyen,  sinirlendiren,  "duygulandıran" bir şeyler olmuş ki ben bunları yazmışım, yazabilmişim.  Ki eskimeyen tespitler de ihtiva etmekteler. Yani her ay bunları döne döne paylaşsam olur, hiç sırıtmaz, her döneme uyar.  Uyar, uyar da...  Salt tespitler bir derde deva olur mu?

"Sevgisiz bir toplum" olduğumuz,  henüz küçük bir çocukken içinde yaşadığım bu toplum ile ilgili yaptığım ilk tespitlerdendi.
Aradan yıllar geçti,  artık ne çocukluk kaldı  ne o merak ettiklerinin peşinden coşkun koşma arzusu  ne kavrama hızı...  Ancak halen böyle düşünüyorum. O nedenle aşağıdaki yorumu olduğu gibi paylaşmak istedim.
Ölüm istatiği tutulmayan bir ülkede,  bütün ölümler
"takdir-i ilahi"  değil midir nasılsa?


Kaza değil toplu cinayettir...
HAYATA DEĞER VERMEMEK

(Ülkemizde) Her yıl binlerce kişi iş ve ev kazalarında, trafikte, su kenarında, sellerde, lodos zehirlenmelerinde, bina çökmelerinde, böcek ilacı içerek, inşaattan uçarak, çöküntü altında kalarak, madenlerde, çukurlarda ve kuyularda kaybolarak, elektrik çarparak, bozuk gıda yiyerek ve daha akla gelen gelmeyen binlerce şekilde pisi pisine ölmekte, ya da sakat kalmaktadır. Gölmarmara yakınlarındaki kaza adı verilen hırs,
  (Manisa'nın Gölmarmara ilçesinde süt tankerinin karşı şeride geçip tarım işçilerini taşıyan açık kasa kamyonete çarpması sonucu, çoğu kadın 15 kişinin hayatını kaybettiği kazayı kast ediyor)   ihmal ve aldırmazlık cinayetinde 15 insanımızın ölmesi bazılarımızı derin bir üzüntüye sevk ederken, emin olun gerçekten üzülenlerin sayısı azdır. Büyük çoğunluk haberi göz ucuyla izleyip geçmiştir. Bunun temel nedeni yurttaşlarımızın çoğunun hayatı sevmeyişi ve aldırış etmeyişidir.

Soğuk bir ilgisizlik, sevgisizlik, dayak ve sürekli çirkin davranışlar altında büyüyen insanlar ne yazık ki çoğunlukla bu davranışları sergileyenlere benziyor. Çocukların en büyük gıdası sevgi ve saygıdır. Çocuk büyüklerle aynı saygıyı görürse kendisi de başkalarına saygı gösterir. Sonra doğa sevgisi ve güzel şeyler görerek yetişme gelir. Çiçek, ağaç, kuş, kedi, renkler, güzel kitaplar vs.  Bunların hepsinden ya da çoğundan yoksun kalınca, o çocukları manevi zenginlik ve öz saygı sahibi yapmak olanaksız gibidir, en azından istisnadır. Bir kısmı, büyüyüp direksiyon başına geçince her türlü pisliği yapabiliyor, kimseye sevgi ve saygı göstermiyor. Ya da işçileri naklederken, 25 liraya tutulan traktör veya kamyonet kasasına tıkıştırmak yerine, 50 lira verip minibüs tutmak olanaksız mı? Ama ruhları kötü ve sevgisizler. Tabii bunun karşılığında hayatın bütün sorunlarından uzak tutularak duyarsızlaştırılan,  ruhları bencillikle öldürülen bir başka kesim daha var.  Onlar da sevgisiz.

Hayatı sevseler böyle pisi pisine ölmez ve öldürmezler.
Hayatı ve insanları seven, koşullar ne olursa olsun daha tedbirli davranır, uyanık olur.  Kavşakta yavaşlar, kuyuya kapak yapar,  elektrik kaçağını önler vs.
Tabii denetim yapmayan kamu memurlarının da korkunç ihmali ve göz yumması var ama esas mesele insanların kendilerinde bitiyor. Bunların bir kısmı kaza, bir kısmı da cinayettir ama çok nadiren kovuşturulur. Zaten kovuşturanlar da sevgisiz ve aldırmazdır. Kasada nakledilen insanlar,  onları korumakla görevli memurların da gözünde  "olağan dışılık"  arz eden bir şey değildir.  Aksi halde bir toplum böyle çürümez,  kötülüğe direnç gösterir.

Çürümeye kapılan toplumda iyiler ne yapsalar dikiş tutturmaları zordur. Kötülük ise hiçbir şey yapmadan alabildiğine yayılır. Sorunları illa ki rejimde aramayalım.  Sevgisiz ve saygısız insanlar en toplumcu rejimi bile bozar, ne olduğunu anlamadan mahvolur gidersin.  Her şeyi sisteme bağlamak körlüktür.

Kaynak:  https://www.facebook.com/mehmettanju.akad/posts/671932616277236
Mehmet Tanju Akad  -  8 Temmuz 2015,  Facebook





NOT:  20 Temmuz 2015  Pazartesi günü Şanlıurfa'nın Suruç ilçesinde gerçekleştirilen intihar saldırısında 30 küsür insanımız ölmüş, 100 küsür de yaralı var.  IŞİD suçlanıyor.  Patlama sabah 11:45 sıralarında,  Kobani'nin yeniden inşası için bölgeye gitmek üzere Suruç'a gelen Sosyalist Gençlik Dernekleri Federsayonu üyesi grubun toplandığı Amara Kültür Merkezi'nin bahçesinde meydana gelmiş. Gene ölülerin resimleri paylaşılmaya başlandı sosyal medyada,  gene ölüler sevildi.

(50 kişinin öldüğü 11 Mayıs 2013 Reyhanlı bombalı saldırısını da hatırlayalım.  Devletin ihmali büyük. Daha önce  -seçimler sırasında- Diyarbakır HDP mitinginde patlayan bombaları da hatırlatırım.)

Yıllardır süren bir savaş var ve kesinlikle normal bir toplum değiliz.  Savaşa hazırlanan örgütler,  çocuk eylemciler,  canlı bomba adayları,  öldürmeye hazır ve nazır caniler var içimizde, dibimizde...
"Cehennemde savaşanların bölgesine şenliğe gider gibi gidilmemesi iyi olurdu. Çok aşırı bir iyi niyet, ihmal ve yetkililerin en azından göz yumması ve tedbirsizliği, muhtemelen aralarında bazılarının işbirliği var."   (*)

Twitter gene dipsiz kuyu misali.  Katliam derin bir sevinçle karşılanıyor.  Gerçi bir kısmı gizliyor sevincini, bir kısmı ise ölü sayısının istediği kadar çok olmamasından dolayı mutsuz.  Zaman zaman hain bir ruhun mahsulü olarak nitelenebilecek hadiselerde dahi insanlar (hele bol eğitimli laik beyaz Türk gençleri)  tepki gösterecekleri yerde,  tepki vermek şöyle dursun destekleme ve yüceltme içerisine giriyorlar ki ciddi bir akıl tutulması mı dense ne dense çözemediğim bir körlük durumu mevcut. Bana öyle geliyor ki,  Kürtlerin dilini dahi yasaklayıp asimile edelim derken; görünmez bir el sayesinde sonunda Beyaz Türk çocukları asimile oldu!   Gezi de olabilir milat,  ancak benim algımda kırılma noktası  6-7 Ekim 2014  Kobani için Sokağa Eylemleri olmuştur. Bu tarihten sonra Türkiye'yi aşağı çekmeye yönelik küçük-büyük her musibette halaya duran,  ölüsevici ve kargaşa-kaos için el ovuşturan bir kesim adeta bir iskelet gibi ortaya çıkıverdi.  Aralarında saygın gazetecilerimizin de olduğu çok takip edilen kimi kişiler,  ne zaman bir yerde bombalar patlasa bunu hemen AKP karşıtlığına tahvil ederek,  tüm Ak Parti karşıtlarını sevince ve direnişe ortak olmaya çağırmayı Twitter'de oldukça sıradan hale getirdiler.  Geçen gün Facebook'ta birisi yazmıştı;  "Doğruya doğru diyemeyen, gerçeklerden kopuk, başı üzerinde yürüyen bu nesli nasıl ters çevirip ayakları üzerine dikeceğiz?  Zor,  çünkü aka kara demeyi adeta bir DİN'e  dönüştürmüşler."   Özellikle Sol kesimlerde böyle şeyler daha sıradan.
Bir de gizli cemaatçi olduğundan şüphelendiğim kişiler var.  Saf insanları kandırma ve manipule etme yöntemlerini iyi biliyorlar gerçekten. Sosyal medyada açıkça "ayrılmak isteyenler ayrılsın, kalanlarla devam edelim" diyenlerin sayısınınsa arttığını görüyorum.


*

17 Haziran 2015 Çarşamba

2015 model Susurluk

Bir düğün fotosu.   Sedat Peker,  İHH Başkanı ve RTE aynı karelerde...

Düğün Sahibi/Evlenenler:
          Erkek tarafı:   AK Troll'lerden, nam-ı diğer "sağlam irade" Taha Ün
          Kız tarafı:      Emine Erdoğan'ın özel kalem müdürü  Sema Silkin
Şahitler:    Cumhurbaşkanı Erdoğan ve eşi
Katılanlar:   Mafya babası Sedat Peker,  bir adet insani yardım derneği (?) (İHH)  başkanı  Bülent Yıldırım...
Nikahı kıyan:   İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı  Kadir Topbaş.



“Koskoca cumhurun reisi ayının birinin düğününe gidiyor.  Bu bence muhalif olmak için yeterli......”
                                                (@SarilarinFurkan)


NOTLAR:
  • Susurluk Skandalı   ya da   Susurluk Kazası,
    3 Kasım 1996'da saat 19:25 sularında Balıkesir-Bursa karayolu Susurluk ilçesi yakınlarında meydana gelen bir trafik kazası sonucu devlet-mafya-polis ilişkilerinin ortaya çıkması ile patlak veren, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en önemli skandallarındandır. DYP Şanlıurfa milletvekili Sedat Bucak, İstanbul Polis Okulu Müdürü Hüseyin Kocadağ,  ayrıca  Mehmet Özbay  ve  sahte kimlikli   Abdullah Çatlı
    o Mercedes'te idi.   Kazanın ardından yasadışı ilişkilerin ortaya çıkartılması için  "Aydınlık için bir dakika karanlık"  eylemleri başladı ve yıllar süren soruşturmalarla olayın üstü örtüldü.   (*)

  • .
  • 9. Cumhurbaşkanı  Süleyman Demirel, benim bu yazıyı hazırlamakta olduğum anlarda vefat etmiş.  (17 Haziran 2015) İsminin büyüklüğü ve geçmişteki şaşaasına nazaran, halkça sessizlikle karşılanan bir cenaze töreniyle defnedildi. Eşi  Nazmiye Demirel  Mayıs 2013'te ölmüştü,  bence Demirel de fiilen o tarihte öldü, zira bazı adamlar eşleri öldüklerinde ölürler. Kendisi de o tarihten itibaren yalnız bedenen  (o da güç bela)  yaşadı.

    DEMİREL adeta kapalı bir kutu gibi idi. Statükodan yana oldu ve sustu, konuşmasını bekledik kendisinin boşuna. "Halk oyuna sahip çıkmadı" derdi sadece;  kendisinin indirildiği darbeler hakkındaki neredeyse tek yorumu bu idi.   Vefatı sonrası Twitter'da yazılmış bir tvit ile bir yorumu peşpeşe paylaşıyorum:

    "Süleyman Demirel, Cumhurbaşkanı iken bir televizyon röportajında 'Politikacı kimdir?'  sorusuna  'Politikacı  bir rodeo binicisidir'  diye cevap vermişti. Kendisini tarif etmişti şüphesiz ve onu bu kadar net tanımlayan başka bir ifade olamazdı herhalde. Zira rodeo binicisinin tek amacı orada olabildiğince uzun kalmaktır, bindiği hayvanı bir yere, bir hedefe götürmek değil."    (Ahmet Cantürk)

    "Demirel Mehmet Ağar'ın oğlunun sünnetine bile gitmemişti. Burjuva devlet adamı uyanıklığı budur, pislik içinde yüzse de gömleği hep temiz kalır."   (@hbk)


  • Yıllar önce Ekşi Sözlük'te Nazmiye Demirel başlığına girdiğim bir entry, meraklılar için gelsin:
    eksisozluk.com/entry/19532582

  • Son olarak, tekbirlerle düğüne giden lümpen zevat videosu:   https://twitter.com/mBurakGultekin/status/609673953456582657

(*)  Vikipedi  Susurluk kazası  sayfasından bazı alıntılar içermektedir.

*

9 Haziran 2015 Salı

  7 Haziran 2015  Genel Seçim Sonuçları

AKP-----% 40,8   (258 milletvekili)
CHP-----% 25
MHP-----% 16,4
HDP-----% 13,1

Seçim sonuçları açıklandıkça beni en çok şaşırtan parti "Halkların Demokratik Partisi" (HDP) oldu. Çünkü oylarının yüzde 9 ila 10.5 arasında kalacağını düşünüyordum. Yani ya barajı kıl payı geçemeyecek ve Meclis dışı kalacak, ya da az bir oyla zar zor geçebilecekti.  Ancak beklediğimden daha rahat ve büyük bir oyla HDP Meclis'e 80 milletvekili ile girmiş oldu.  Bunda uzun zamandır medya ile de desteklenen kampanyalar sonucu Beyaz Türklerden ve ulusalcılardan gelen bir miktar emanet oy ile,  oylarını bu seçimde AkParti'den HDP'ye kaydırmış Kürt seçmen etkili olmuşa benziyor.

Daha önce de dediğim gibi, ben oy kullanmayanlardandım. Sonuçlar için hayırlısı olsun diyorum. Kapatılan DTP zamanlarından beri muhalefette hareketlenme ve yenilik getireceğini düşündüğüm bir Kürt siyasi hareketi nihayet parti olarak seçimleri aştı. HDP'yi destekleyen çevrelerde coşku o kadar büyüktü ki, nihayet büyük bir rahatlama ve sinirsel normalleşme yaşandı. Ne aylardır devam eden "Oy hırsızlığı, çalınan oylar"  mugalatası yapıldı  ne de  "Cahil halk!"  tekerlemeleri...

Oldukça yüksek oranda seçimlere katılım, seçmenlerin oldukça büyük bölümünün mecliste temsilini sağlayacak yüzdeler ve "Koalisyon mu Erken seçim mi?" tartışmaları ile seçimler sonlandı. Halk, koalisyon karmaşası ve beraberinde gelebilecek kaosu, "Başkanlık Sistemi" adlı bilinmeze tercih etti. "Tek adam"laşma istemedi. AK Parti'nin özellikle doğu ve güneydoğudaki oyları çok düştü.

Sizlerle seçim sonuçları üzerine çeşitli kesimlerden bazı değerlendirmeleri paylaşmak istiyorum, önümüzdeki günlerde zenginleştirmeye devam edebilirim bunları:



Asıl sürpriz yükselen MHP. Hangi sebeple AKP'den MHP'ye oy kaçmış olabilir?  (1)
Peki ne oldu da bunca zamandır her koşulda AK Partiyi desteklemiş bir büyük Kürt kitlesi saf değiştirdi?
Bunun sebebi basit ve açık;  Korkutuldular.
O insanların memleketlerinde akrabaları var. Bir savaş başladığında kimin nerede nasıl yanacağını kimse bilemez.   (2)
                   --> Işid peydah oldu, Kobani'ye girdi.. 6-8 Ekim oldu.. 50 insan öldü.  Devlet insanını koruyamadı..   (@yunusderyal)


Kemalistler Atatürk heykellerini yakanlara,
Ciamaat karşı çıktıkları çözüme,
Hdpliler kendilerine eziyet edenlere oy verdi.
Demekki:
-Oylar çalınmıyormuş
-Türkiyede Demokrasi varmış
-Suriyeliler oy kullanmıyormuş
-Çözüm süreci doğruymuş
-Apoya af gelebilirmiş
(@esma_fb_3437)


ulusalcilar bu gurur sizin diyarbakir'da pkk bayrakli zafer kutlamasi (@janetnahum)
                  --> çözümsüreci bitecekse g kurmay bunun bedelini ulusalcı şımarık kesimin evlatlarının askerliklerini g doğuya göndererek ödetmelidir (@necati102)

Gezi'dekine benzer bir durum var şimdi. Pek çok kişi "AKP'sizlik" istiyor ama esas sorun  "AKPlilik"  ile nasıl yaşamayı başaracaksınız?   (@cozbakan)




İnşallah akparti esatç gibi kişilerden kurtulur, inşallah yalaka/çıkarcı kişileri görür. Bunlarla birlikte kibre boğuldu:/   (@oslemimden)

Acayip tepkiler de yok değildi,  kafa bi milyon:
İngiltere'ye karşı verdiğimiz istiklal ve istikbal mücadelesinde kardeşimiz dediğimiz kürtler bizi arkadan hançerledi. Kraliçe 1-0 önde yine (@omerturant)
13 yılda 1 anayasa yapama, darbelerle hesaplaşmanın içine sıç,  çözüm sürecini araçsallaştır somut adım atma şimdi de nankörsünüz   lol sie
(@ud_quo)


aqpnin oyu %8,5 düştü. çözüm sürecini başlatarak tabanindaki faşistleri mhpye kaptırdı. (%3)   sonraki davarlıklarıyla ve en son dolmabahçe görüşmelerine atarlanmasıyla önemli bir oyu da hdpye kaptırmış oldu. (%5,5)
hdpnin aqpyi dışlayıcı tavrı da yanlış (siyaseten).  kürtçe propaganda ve eş genel başkanlık haklarını bile aqp bizim YaE dediğimiz referandumda verdi.
(bu arada bdpnin saçma boykot tavrı ve bunu kendi tabanlarına uygulatabilmek için parti kapatmayı kaldıran maddeye mecliste destek vermemeleri rteyi kıllandıran ve güven bunalımı yaşatan bir durum yarattı.  tabii aqp ondan evvel kck tutuklamalarında cemaate peçetecilik yaparak çakalın önde gideni olduunu göstermişti, ayrı)
Furkan Katkak   -  8.6.2015,  Facebook



"Ankara'da  Ak-saray gibi 50 tane kamu binası var. Kimse ses etmez. Bu meselede muhalefet israf algısını iyi oturttu."   (I)
Gerçek hayatta karşılığı olan çok basit şeyler var. İnsanların karnı doyacak, kimliğini ifade edebilecek. Geleceğe güvenle bakabilecek.  /  Yani Filistin'e ümit olmak elbette çok mühim ve vazgeçilmez. Ama buradaki seçmenin kahir ekseriyeti için ilk sırada gelmeyebilir.  (II)

"Sonuçlar her ne olursa olsun önümüzde yeni bir anayasa, çözüm süreci, istikrarın devamı ve adil bir seçim sistemi meselesi olacak."   (III)

"Nasıl ki muhalefetin düşman dili AKP seçmenini yaralıyorsa söylediğimiz her sözün de Kürt seçmeni hedef aldığını anlamak gerek."   (IV)
                  --> "iki halkın iradesinin ortaya konmasındaki pürüzler kalkmalı. hayat  başkanlık isterim ve seni başkan yapmam  cümlelerinden ibaret değil.   (@dryagci)"

"Kürtleri birbirine düşman etti, Türkleri birbirine düşman etti, Arap Coğrafyasını karıştırdı.  Ne AKAPE'ymiş be."   (V)
"Nevi şahsına münhasır bir siyasetçiye "gıcık" olanların gazına gelip kendi ayağına sıkan bir seçmen kitlesi görüyorum ben.  Erken yorumum bu    (VI,   Erdem Abaka)



AKP seçmeni AKP'nin bu oyu alacağını bilseydi %2-3 daha düşük olurdu şu an oyu   (@sunigundem)

"Şimdi en başta o multi-milyarder hale getirdiğiniz inşaat ve medya baronlarının sizi nasıl sattığını göreceksiniz..  Eee kızmaca köpürmece yok,  bu işin fıtratında da bu var.."
Kaiser Z. Beyner

sizin yüzünüzden mahallede top oynayan çocuklar bile siyasi analiz kasmaya başladı.  ne biçim bi seçimmiş arkadaş yav herkes kazandık diyor.  lan oğlum  sen git sümüğünü koluna silip topunu oynasana,  senin misyonun bu.    (Baran Bozbey,  FB)



AKP hakikaten ciddi bir tokat yedi. Bundan ders çıkaracak bir akıl da göremiyorum.   (1)
"barış süreci  AKP'nin ve hatta kimsenin keyfiyetine bırakılamaz. Partiler talidir önemli olan hedeflerdir."   (2)

AKP giderek merkezden daha sağa doğru kayıyor(du). Bu son zamanlardaki söylemlerinde çok açık. Hitap ettiği kesim giderek daralıyor(du).   (3)

Türkiye'de İslamcılık baraj altıdır.   (4)
AKP'nin genel seçim sonuçları şöyle seyretmiş. Tekrar hatırlayalım. %34,43 (2002),  %46,58 (2007),  %49,90 (2011),  %40,70 (2015).   (5a)

Ben AKP'nin şapkayı önüne koyup düşüneceği hususunda pek umutlu değilim. Tavandan tabana doğru bir akıl tutulması var.
AKP kitlelerde karşılığı olan ortaklaştırıcı bir ideolojik çerçeve veya ilkeler bütünü üretemedi.
  (5b)

En azından 2019'a kadar RTE cumhurbaşkanı. 2019'da bir daha kazanırsa 2023'e kadar o makamda.
Bu tavırlarıyla başlı başına bir siyasi kriz kaynağı RTE. Başka türlü davranacağına dair umudum da pek yok   (6)

Safları sıklaştıralım kenetlenelim diye diye hitap ettikleri kitleyi daralttılar. Aynı reflekslerle hareket etmeye de devam ediyorlar.
(7;   @DoktorYes)



Müslüman bloğun ülkeye istikamet verme çabası, sofistikasyon eksikliğinden akamete uğradı. / Önümüzdeki süreç daha çok melezleşme getirecek gibi. Şeffaflaşma kaçınılmaz ve daha az ideoloji de artık bir talep haline geliyor. (@balikgoz)
Ortadoğu'da sınırlar değişiyorken TR daha fazla idareyi maslahatı (geçiştirmecilik) sürdüremezdi. Değişim kendini dayatıyor.  Bunu okuyabilen tarihe geçer.   (@hbk)

Toplumun değişiminde iki öncü gücü kurucu güçler karşı karşıya getirmeyi becerdi. Bunu tersine çevirmek gerekiyor.   (1)
AKP'lilerin genel olarak verdikleri olgun tepkiyi ergenPolit analiz, histerik Kürt nefreti kirletiyor.  Karşıtlarına benzemeye başladılar.   (2)
                  (Leyla Zana:  "Amed'te öldürülenler birer demokrasi şehididir. Yaralanan barış güvercinlerininse kanatlarından öpüyorum"  demiş)
Zana'ya niye Kürt şehidi demedin diye çatıyorlar. Keşke HDP'de Zana benzeri 1kaç kişi daha olsaydı.   (3,   @fezasis)




"İslamcılar ya birlikte kazanacaklar ya da -100 yıl öncesinde- olduğu gibi birlikte kaybedeceklerdir. Bu iki aktör arasında sürdürülen Çözüm Süreci bu nedenle hayati önemdedir.Nesnel süreç halklarımızın özgür ve eşit geleceği açısından tarafları buna mecbur etmiştir.

HDP'nin seçim zaferinin arkasında yatan temel nedenin Kobani direnişi olduğu biliniyor. Dönemin başbakanı Erdoğan dışlayan ve aşağılayan tavrıyla Kürtlerin kalbini kırmış, öfkesini arttırmıştır. Yetmemiş, Dolmabahçe mutakabatını reddetmiş, İmralı'daki masayı devirmiş ve Öcalan'a tecrit uygulamıştır.  Bütün bunlara bir de seçim sürecinde HDP'ye yapılan saldırılar eklenmiştir. Özellikle Diyarbakır'daki kitlesel katliam girişimi Kürtlerde infial etkisi yaratmıştır.  Kürt halkı bunların rövanşını 7 Haziran'da almıştır.

HDP'nin de AKP'ye kapıları kapatan tavrından vazgeçmesi; siyasetin normalleşmesi ve geleceğin inşası için hükümeti demokratik açılıma zorlaması gerekiyor.  Bazı çevrelerdeki Erdoğan ve AKP karşıtlığının altında Öcalan ve Çözüm Süreci'ne olan karşıtlığın yattığı biliniyor.

Gülen Cemaati ve merkez medya, Oslo'dan beri Çözüm Süreci'ni bu yüzden sabote etmeye çalışıyor.   Cemaat ile AKP arasında çatışmanın Kürt meselesinden kaynaklandığını söyleyen Öcalan, birçok kez,  ‘Erdoğan'la birlikte beni de tasfiye etmek istiyorlar’ demiştir.   HDP sadece Erdoğan karşıtlarının kümelendiği bir parti değildir ve olmamalıdır. Ancak hal böyle olunca geleceği AKP ile birlikte inşa etmek yerine, birbirlerini bastırmaya ve darbelemeye çalışıyorlar.  Bunun sonuç vermeyeceğini, birinin kaybettiği yerde ötekinin kazanamayacağını görmek gerekiyor.



.
_LAN HALA DİN İMAN PEYGAMBER SİYASETİ YAPIYORSUN  MİLLET SİZE BU YÜZDEN DERS VERDİ KONUŞMA BE  @BurhanKuzu   (@sametizibelisiz)

_Kaosu tercih etti dediğin halk  13yıl seni tek başına iktidar yaptı.
Bikez olsun nerde hata yaptık diye düşünün yahu   (@erdemli1toplum)

_Şu haber hala olayın idrakine varılmadığını gösteriyor:
Burhan Kuzu'dan çarpıcı açıklamalar: "Abdülhamid Han'a da aynı şeytani formülü uyguladılar"  (bkz)



AKP ve MHP siyasi arenada kavga ediyor görünseler de,  yargıda son 1 yıldır fiili bir AKP-MHP  (ve ulusalcı)  koalisyonu yürürlüktedir.   (@demokratyargi)

CHP ve MHP aslında ölü partiler  korku-öfke siyasetiyle ve ilkel kimlik partileri oldukları için zombi gibi yaşıyorlar. Gelecekleri yok.   (@hbk)


Bir kişi "Esas sorunumuz AKP-HDP ikilisine karşı alternatif olmaması" demiş.  Evet, biraz da  Muhammed Eminoğlu'nun iletilerine bakalım:

Kılıçdaroğlu'nun kendisini başarılı bulması rezalet bir olay. bu kafa cidden başarısız olmaya mahkum.  (*)
o değil de chp'liler verdikleri hdp oyları sayesinde kemal kılıçdaroğlu'na istifa yolunu göstermiş oldu.  (**)
kılıçdaroğlu daha düşük oy alırsam istifa ederim demedi mi? şimdi yan çiziyor! e peki senin asgari ücret vaadinde, şu vaadinde bu vaadinde dürüst olduğuna nasıl inanacak bu insanlar?   (***)
yalnız sonuçlar olumlu gelince hiç seçimlerde hile yapıldı muhabbeti dönmüyor dikkatinizi çekti mi :D   (****)
ortada bir kalitesizlik ve kararsızlık var bunu kabul etmek gerekir. akp'yi çözüm sürecinde hain ilan edenler bugün hdp'nin barajı geçmesi için yırtındı. tersinden düşün bir de, çözüm sürecinde barzani ile miting düzenleyebilecek düzeye gelen akp,  hdp'ye oy verilmesini eleştiriyor. herkes bir acayip bu toplumda abi. omurga resmen yok.
kusura kalmayın,  gerçek bu
  (*****)


Şöyle diyenler de var.  Zaman her şeyi ortaya çıkaracak,  yazalım:

Demirtaş vitrin mankenidir,  ona verilen görev bitti,  önümüzdeki günlerde hep beraber gelişmeleri göreceğiz.  sabredelim bekleyelim   (1)
HDP oyları keleşnikof zorbalığı ile almıştır ve hükümet bunun için önlem almadığı için suçludur.  Yoksa Kürtler hep birden komunist olmadı   (2)
Benden söylemsi,  HDPnin önü alınmazsa HDP Dağda tuttukları PKK militanları ile tüm Kürt halkını esir alacaktır,  Suriyedeki gibi yapacaklar
HDPnin yeni seçilen milletvekili Burcu Çelik Özkan,  "korucular size keleşnikof doğrultmayı iyi biliriz"  dedi.   (3)
Şer odağı kan emici uluslararası şer odaklarının işbirlikçisi medya gurupları bitirilmedikçe huzur bulmamız zor.
(4,   @barzan_qarnu)

"Bu seçimin bir kaybedeni de Kandil oldu. Tek bir kurşun HDP'yi baraj altına savurur.  Türkler  HDP'ye sorumlu davranma görevi verdi."   (@okince)

Bir yorum,  Ahmet Cantürk'ten:

1.  Bu seçim, her ne kadar ekonomik vaatlerin öne çıktığı bir seçim süreci yaşanmışsa da sonuçlar çözüm süreci üzerinden şekillenmiştir.
2.  AKP, çözüm sürecini başarılı bir şekilde yürütememiştir. Sıcak çatışma büyük ölçüde durmuş olsa da PKK'nın silah bırakması sağlanamamış ve bölge halkı üzerindeki gölge kaldırılamamıştır. Bunlara bağlı olarak milliyetçi ve devletçi hassasiyetleri olan seçmen,  PKK-HDP mensuplarının AKP tarafından şımartıldığı,  gereksiz tavizler verildiği gerekçesiyle MHP'ye yönelmiştir.
...
6. HDP,  Türkiye'nin solu olmaya dönük olarak başlattığı ve Cumhurbaşkanlığı seçiminde test ettiği siyaseti bu seçimde hem söylemleriyle hem aday profiliyle uyguladı ve başarılı da oldu.




"İstanbul'daki şımarık, kaprisli, şizofren Beyaz Türk feministi"yle,  "doğudaki ataerkil muhafazakar Kürt erkeği"  aynı çatıda:  İşte HDP'nin gücü.

Aynı apartmanda otursa birbirine selam bile vermeyecek insanları, siyaset böyle buluşturabiliyor işte.  Bir yönüyle gerçekten başarı bu.
  (1)
"Mazlum milletlerin ilham kaynağı Türkiye" anlatısı; kemalizmle başlayan, AKP ile devam eden bir anlatıdır. Miyadı dolmak üzere.  (2)

"AKP dünyadaki prestijimizi sıfırladı" veya "AKP sayesinde dünyada başımız dik gezebiliyoruz"  diyene inanmayın.  Dünyayı genelleyenden kaçın.   (3)

"AKP'nin Kürtlere verdiği haklar"ın propagandası, "Atatürk'ün kadınlara verdiği haklar"ın propagandasını geçti.  Alkolsüz kemalizm,  tam gaz.  (*)

Koalisyona değil, "sınırlarını bilen, öfkesini kontrol edebilen, kendini yenileme yeteneğine sahip bir tek parti iktidarı"na  ihtiyaç var.
  (4)
"Türkiye ilk 10 ekonomiye falan giremez" diyebilecek başbakan istiyorum.  Bu ülkenin, içi boş özgüven pompalayanlara ihtiyacı yok.
(5,  @resatcalislar'dan alıntılar)




Hamdi Tayfur'un seçim sonrası Facebook sayfasındaki analizinden bir alıntı:
Kibirli siyaset devrine halk sandıkta dur dedi. Bu kafanın temsilcisinin önü kapandı. Hedeflediği zirveye çıkabilmesi artık iyice zorlaştı. İzlediği -halkı arkama alınca ben her şeyi yapmaya hak sahibiyim tarzındaki- duruş artık seçmen nezdinde kabul görmüyor.

Kandil kaybetti. Silahlar değil sandıklar konuştu. Çözümün dağda değil sandıkta olduğu herkes tarafından anlaşılmış oldu.

Tayyip Erdoğan'ı kızdıran bir terim var  Ankaralılaşma.
Ben daha ağırını söyleyeyim  Melih Gökçekleşme.
(@ilkand)



Başbakan'ın fahri danışmanı Etyen Mahçupyan ile 2015 Seçimleri üzerine bir söyleşi sohbet:  "En tepeden başlayarak Ak Parti'nin şapkasını önüne koyarak düşünmesi gerekiyor"

"Davutoğlu insanüstü bir çaba harcadı. Hem partisinin stratejisini yürüttü hem değerlerini anlattı hem de programını. Polemiklerden de kaçınmadı ama galiba buradaki mesele, esas olarak Tayyip Erdoğan'ın algılanmasına yönelik durum. Yani Davutoğlu - Erdoğan ikisi bir sahada olunca Davutoğlu'nun yaptığı da yapmadığı da daha az önemli oldu."

"AK Parti kendi tabanının temsil ettiği sosyolojik değişimin ne kadar taşıyıcısı olabilecek ya da olamayacak?  Seçmen burada bir ihtarda bulundu. Daha önce AK Parti'ye oy vermiş insanlar, bu sefer AK Parti'ye oy vermedi. Ve bazı sınırların geçildiğini, belki hoşlanmadığı bazı tutumların alındığını söylemiş oldu. İkinci büyük dinamik ise HDP'nin başarısına yansıyan, Kürtlerin bir kimlik olarak mecliste var olması. Şu andan sonra bunun geri dönüşü yoktur."


İslami kesim içerisinden gelen bir eleştiri yazısından:
"(Ak Parti)  Milletin hadimliğinden efendiliğine doğru giden bir iktidar yolundan tırmandıkça,  ortaya konulan icraatların diyeti olarak,  sessiz ve kendisine tâbi bir kitle üzerinden politika yapmanın mümkünlüğüne dair bir zehaba kapıldı. Aslında kendisine verilen desteğin sabırla sürdürülen bir kredi olduğunun farkına varamadı."   Ve madde madde üzerinde duruyor:

Roboski ve Kobani olayları, mezhepçi tutum (Suriye stratejisindeki tıkanma), Gezi'yi iyi okuyamama, yolsuzluklara karışmış bakanların aklanması, temel ilkeler olan “yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklarla mücadele”  ilkesinden sapma,  Soma faciasında takınılan tavır (adaletsiz kalkınma anlayışı, Başbakanın danışmanının bir göstericiyi tekmelemesi), Anayasa konusunda dahi olunmadığı kadar ısrarcı olunan "başkanlık sistemi",  MGK ve YÖK gibi darbe ürünü kurumların savunuculuğuna geçiş,  Diyanet ve ana dil tartışmaları, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bir parti başkanı gibi hareket etmesi ve tarafsız olmaması, daha önceki Özal ve Demirel örnekleri ortada iken bunların dikkate alınmaması  (aynı şeyi ben de düşünüyorum,  özellikle "Demirelleşme"),  yüzde 10 seçim barajında ısrar,  iktidar kibri,  AK Partiyi zayıflatmıştır.

"Bu süreç içerisinde giderek sağcılaşan ve devletin Kemalist mevzilerine yerleşen AK Parti, yeri geldiğinde Atatürk'ten, yeri geldiğinde ise Menderes'ten itibaren çizilen muğlak bir Milli İrade kavramı ile daha çok sağcı ve devletçi bir parti hüviyetine bürünmüştür."
  "Sistemi değiştirmek için verdiği mücadeleyi bırakarak, paralel yapı ile mücadeleyi esas alan bir biçimde sistemin tahkimatına yöneldi. Hatta bu yüzden darbeci subaylara karşı verilen mücadele bile tavsatılarak, neredeyse bu çevrelerle bir işbirliğine gidildi. Oysa bu paralel yapıyı,  onca eleştiri ve tepkiye rağmen bu noktalara kadar taşıyan da Ak Parti'ydi ve bu durum,  çoğu kez birçok kişinin haksızlıklar ve adaletsizliklere uğratılarak mağdur edilmesiyle gerçekleştirilmişti. Ak Parti artık giderek savunma pozisyonuna geçen ve enerjisini sistemi değiştirmek ve yenilemek yerine kendisini savunmak için kendisiyle özdeşleşen devleti tahkime harcayan savunmacı bir partiye doğru evrilmeye başladı."
(Ümit Aktaş  -  Timeturk.com)



Seçim tahminleri en doğru çıkan KONDA Araştırma Şirketi Genel Müdürü  Bekir Ağırdır'ın  seçim sonuçları yorumu:

"Seçmen ‘bir takım reformlar yapacaksanız ancak uzlaşarak yapacaksınız’ dedi. Türkiye'nin temel sorunu,  ‘biz’ duygusunun kaybolmuş olmasıdır. Yeniden ‘biz’ olmaya ve bir arada yaşama duygusunu geliştirmeye ihtiyacımız var. Seçmen de oylarıyla diyor ki, ‘sadece birinize ağırlık vererek her istediğinin yapılmasına izin vermiyorum’. (...) Ekonomi krize girmek üzere, ihtiyaç duyulan reformların acil olarak yapılması lazım, IŞID meselesi gibi içimize sıçrayan bir problem var. O probleme dair politika düzeltmesi lazım.
Erken seçimi zorlarsa AKP çok daha fena çakılır, HDP kesinlikle kazançlı çıkar. Geçiş dönemi ilan eder ve 18 ayda genel seçim derlerse, hiçbir parti de itiraz etmeyebilir. Çözüm süreci yokmuş gibi davranırlarsa çok büyük problemler kapımızda demektir.
Erdoğan ve Davutoğlu ilişkisinin çok bozuk olacağı açık. Ama bu başarısızlık sadece Davutoğlu'nun başarısızlığı değil. Sayın Erdoğan da 60 gündür bizzat kampanya yaptığına göre başarısızlığın bir kısmı da Tayyip Erdoğan'ın."



Seçmen Erdoğan'a C.Başkanlığı vererek, teşekkürler yaptığın her şey için  demişti.
AK Parti için temel sorun bu mesajın yanlış okunması...
Ali Balcı  (@abalci)   June 7, 2015

"Bir de şu var, AK Parti 2009'da Urfa'da yaptığı hatayı bu sefer Doğu'da genele yaydı... çoğu adayın Kürt seçmende bir karşılığı yoktu"  (*)

AK Parti'ye oy kaybettiren 3 neden:
1. Kürtlerin milliyetçileşmesi
2. Siyasal İslam'ın küresel çözülüşü
3. Erdoğan sonrasının kurulamayışı   (**)


Kürtler nezdinde Erdoğan'ın ümmet ideali, HDP'nin Kürtlük fikri karşısında kaybetti.  Bunun sonuçlarını hep birlikte göreceğiz.
(***,  @abalci  -  Ali Balcı'nın konu hakkında dikkate değer pek çok tweeti ve yazısı var.)

Edit:  Evet, 2019 itibariyle fark ettim ki hoca esaslı temizlik yapmış. Twitter'da siyaset, seçimler, AKP ve Tayyip Erdoğan üzerine geçmişte yazdığı neredeyse her şeyi emek verip itinayla silmiş. "Temizlik imandandır" dedi herhalde.


"Demokratik miyiz artık?"   (@FIRATEREZ)
Seçim hilelerinden, çalınacak oylardan, diktatörlükten, faşizmden, bilgisayarlara müdalalelerden filan bahsedenler özür dilediler mi?   (*)
(9 Haziran'da Hüda Par üyesi İHYA-DER Başkanı Aytaç Baran'ın PKK'lı olduğu söylenen kişilerce öldürülmesi üzerine)
İnandığınız yalanlar adam öldürüyor,  haberiniz olsun.  (*)
Asıl sorun  "demokrasi"nin  “hizmet”e feda edilmesi.
Eğer herkesin her fırsatta şikayet ettiği, veya en azından antidemokratikliğini teslim ettiği baraj, HDP'nin rahatlıkla geçebileceği bir makul orana çekilmiş olsaydı,  bu provokasyon yaratılamayacaktı.
Bu sefer “sabır” ilkesi çalıştırılamadı ve “hizmet” uğruna “demokrasi” feda edildi.   Anayasayı tek başına yapıp referanduma sunmak için gereken çoğunluk hedeflenirken tek başına iktidar yitirildi, hem de hiç yitirilmemesi gereken bir zamanda.
(Alıntı,   @FIRATEREZ)


"Seçimler göstermiştir ki, hiçbir parti ve lider vatandaşın oylarını çantada keklik olarak göremez. Her parti ilk defa seçime giriyormuş gibi çalışmalıdır" diyor  Atilla Yayla.  Kendisinin 6 adet Facebook iletisinden alıntılar yapıyorum numaralandırarak:

"HDP büyük bir mesaj aldı ve demokratik siyasete mahkum edildi. Bu saatten sonra şiddete başvurması intihar etmek anlamına gelir. Bir de şunu düşünelim: Memlekette epeyce yeminli AK Parti, özellikle Erdoğan düşmanı var. Bunlar sağduyusunu ve his dengesini kaybetti. Bazıları neredeyse akıl sağlığını yitirme noktasına geldi. Her seçimde yenile yenile şiştiler. Bu tablo onları da biraz rahatlatacaktır. Bir miktar zafer duygusu tattıracak ve sağlıklı düşünmelerine yardımcı olacaktır. Bu da ülkenin normalleşmesine hizmet edecektir."   (1)

"Seçimler göstermiştir ki, seçmen başkanlık taleplerini satın almamıştır. Bu tartışma artık gündemden düşecektir. Başkanlık sistemi de parlamenter sistem de demokratik modellerdir. Ancak ne biri ne de diğeri kendi başına mucizevi sonuçlar yaratabilecek bir yoldur."   (2)

"Seçimlerin ilk sonuçları gösteriyor ki, Türkiye'de bir diktatörlük olduğu masaldır. Seçimlerde hile yapılacak idiği bir masaldır. Tüm kusurlarına rağmen demokrasi işlemektedir. Bu sonuçlar iktidardan "kurtulmak" için Gezi ve 17-25 Aralık gibi gayri meşru yöntemlere başvurmaya gerek olmadığını göstermiştir.  Siyasi sorunlar siyasi yollarla çözülür."   (3a)

"Demek ki sandık önemliymiş. Demek ki sandıktan sonuç alınabiliyormuş. Demek ki sandık varken şiddete, bürokratik vesayetçi operasyonlara gerek yokmuş. Demek ki sandık demokrasisi diye sandığı küçümseyenler beğendikleri bir sonuç çıkınca sandığı sahiplenebiliyormuş. Demokrasi bu tür derslerle öğrenilebilir ve içselleştirilebilir."   (3b)

"Seçmen CHP'ye diyor ki, yerinde sayıyorsun. Umut ve istikbal vaat etmiyorsun. Ya ebediyen böyle kalacaksın ya da ciddi ölçüde değişecek ve yenileneceksin. Hayalci vaatlerini satın alacak değilim."   (4)

"Seçim sonuçları gösteriyor ki, partiler seçim taktik ve stratejilerinden çok genel ilkelere bağlı kalmalı. Yüzde onluk baraj sürdürülemezdi. AK Parti bunu kimseden bir şey beklemeden kaldırsa,  mesela %5'e indirseydi,  HDP  barajı 5 veya 6 puanla aşar ve AK Parti bu sonuçla tek başına iktidar olurdu. Doğruları taktik ve stratejilere feda etmemek lazım."   (5)


"Hükümeti kurma görevi". Uzun zamandır duymaya duymaya unutmuştuk bu ifadeyi     (@gustavadolphus)

Bu seçimin manşeti:  Raconu  ‘endişeli modernler’  kesti.
(Gazeteci-Yazar Alper Görmüş)

Gülay Göktürk:  "Endişeli modernlerin 'sürü' diye küçümsediği kitle, partisine sandıkta ihtar vermeyi bildi."

Dindar Kürtler "Kürt" olarak, dindar Türkler "Türk" olarak değerlendirme yaptığı sürece birbirimizi anlamamız zor.  (Bir dost )

2011 seçimine göre:
Chp %0,95 oy kaybetmiş;  Mhp %3,35 kazanmış;  Akp %9,13 kaybetmiş
Hdp'ye hangi partiden oy gelmiş.  Hesap ortada

Koalisyon:  Kimse kimseye muhalefeti kaptırmak istemiyor.



İşte Atatürkçü CHP  ile  Apocu HDP  ittifaki:
https://twitter.com/BabilomD/status/608033445978193920
(caps almışlar, bir kez bakın ve gene apoliştikleşmeyi AKP'ye yüklemeye devam değerli Beyaz Türkler)

Bakırköy'de bir araya gelen HDP'liler, 7 Haziran genel seçimi sonuçlarını kutlamış. Alanda Abdullah Öcalan'ın posterleri dikkat çekiyor. Ulusalcılardan biri de emanet oyları temsilen bir büyük adet Atatürk posteri ile gelmiş.
İşte bunlar hep  "apolitize olmamış beyaz Türk farkındalığı"  :)
AK Parti secmeninin 2000'ler ortasi CHP secmenine donusumu tam gaz.  Dis mihraklar, nankor Kurtler, guvenlikci propaganda  hepsi var.
(@semioticus)


Cemaat gazetesinden bir şahsın tvit linki var aşağıda.  (Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a ilişkin montajlanmış bir düşen adam fotoğrafı yayınlayıp, seçim sonuçlarını Sultan Abdülhamid'in tahttan indirilmesi ile ilişkilendiriyor,  "Abdülhamit düşerken"  diyerek.)
"Basın özgürlüğü" denen şey gerçekten bu mu? Bu basın özgürlüğü filan değil,  ayrıca şık da değil.  Keşke kalite kavramına değer veren bir okur-yazar elit kitlemiz olsaydı;  ancak onlar "Halkımız cahil!",  "Onuncu yıl Marşı" falan filan...    https://twitter.com/ihsanylmz/status/607595300346339329

"Ortadoğu politikasını değiştirmek ve Erdoğan'ın yargılanması üzerinde anlaşmış sistemin her hali"   (@kadir_kiymet)


Dün  diktatörlük var  diyenler,  bugün  iktiDAR ağacı  kurmaya hazırlanıyor
Bundan sonra partiler muhalefete mi iktidara mı talip olduklarını bi zahmet secimden önce beyan etsinler
Ak partiye erken seçimde şarkı önerisi: hadi beni yine sev beni yine yeni yeniden sev
"Benim teröristim iyidir, bizim çocuklar" anlayışını ne zaman terk edip bir terör eylemi olduğunda terörist bizdense ben bizden değilim diyecegiz?
Akp çok hata yapmış  ondan oyları düşmüş doğrudur
futbol hatalar oyunudur bundan dolayı ak partiye teşekkür ederim sokak devrimi ile hükümet devirmekten başka çaremiz yok diyen kitlelerin mutlu olmasını sağlayıp tekrar demokrasiye sandığa olan inancı artırmıştır hataları ve sevapları ile hizmete devam
(Mutlu Bulut  -  Facebook sayfasından alıntılar)


Geçen sene  Hıdır Geviş  "3 Kutuplu Türkiye  ve  Selahattin Demirtaş" başlığı ile bir yazı yazmış. Şu anki Türkiye siyasi durumunu özetliyor ve çerçevesini çiziyor.  Zamanı olup ilgi duyanlar linkten bakabilir.


"Bu seçimde  96 kadın milletvekili  Meclis'e girdi."
Sonuçlardan memnuniyetini dile getiren ve çok beğenilmiş bazı iletiler:

"bu ülkenin kürtleri, alevileri, eşcinselleri, kadınları, ermenileri ve tüm komşularına götürdüğü yemekleri gizlice çöpe atılanları, ev verilmeyenleri, mülakatlarda en iyi notu aldığı halde kadroya alınmayanları, işe sokulmayanları,  komşu selamına hasret kalanları,  kendi hayatı tüm erkekler tarafından yönetilenleri dövülenleri horlananları öldürülenleri, birikmiş bir sürü hak alacak olanları,  bir araya gelip bişi yaptı  HDP'yi meclise soktu.
ben gurur duydum çıkan sonuçtan  sen hala öcalana teşekkür etti diye ağlayabilirsin"    (Tugce Yilmaz,  FB)

CHDP
7 Haziran 2015 seçim sonuçları Türkiye'de birbirine muhalif kesimler arasında birlik oluşabileceğini ve toplumsal örgütlenme ile bilinçlendirme çalışmaları neticesinde ortak bir tehlikeye karşı toplumun birlikte hareket edebilme kabiliyetini geri kazanabileceğine dair bize bir işaret görevi gördü.
...
CHP'den kopan azınlık,  HDP'ye oy vererek ülkeyi düne nazaran daha demokratik bir ortam haline getirebilecek bir tür işaret fişeği yaktı.
Bu pazartesi sabahı ezici çoğunluğu yakalamış olmanın verdiği şiddet ile kükreyip kasılan bir AKP tablosu görmüyor olmamız dahi eşsiz bir deneyim değil mi, sizce de?
(Şıvan Okçuoğlu  -Arzach-   FB)


"Yandaş medya" denen sistem içerisindeki  ne idüğü belirsiz,  AK Parti iktidarı ile "gazeteci" olduklarını öğrendiğimiz kişilerin  "hükümet, Erdoğan, çözüm süreci, Gezi, Davutoğlu"  eleştirileri ve gemiyi terk edişlerini izliyoruz. Benzer şeyleri ANAP ve Papatyalar dönemi sonlarında ve pek çok defa görmüştük. Alan memnun, satan memnun. Yılışık ve yalakaları hak etmedikleri yerlere çıkartanlar da aynı kalibrededir.

İsrail'de seçim sonuçları sevinç yaratmış.
Cumhurbaşkanı Erdoğan iki gündür ekranlarda ve gündemde yok.


"israil çok sevindi
batı dünyası  türkiye'yi işgal edebileceği için iştah kabartıyor
ingilizler kına yaktı
ariel şaron sevinçten mezarda dikeldi

daha niceleri.  15 yıl önce falan olsa bunları yerdim. meğer adamlar bu tip dedikodularla yönetiyorlarmış ülkeyi.
esad düşse sevinecek olmanızla alakalı bir düşünün bakalım. esad halkına şöyle dese  "ben düşersem türkler sevinecek,  dış güçler bunu istiyor, beni koruyun"  ne diyeceksiniz? güleceksiniz değil mi? halbuki diktatörün düşmesine ve Suriye'ye adaletin gelme ihtimaline sevineceksiniz. Tıpkı arap baharında sevindiğiniz gibi. düşen bütün diktatörler bizi sevindirmişti.  bir ülkedeki liderin gücünün düşmesi başka halkları mutlu ediyorsa bu illa kötülüklerini istediği için değildir. 1suriyeli "türkler esad'ın düşmesini istiyor,  esad'ı size yedirmeyiz" derken ne kadar haksızsa,  siz de üzülerek söylüyorum ki o kadar haksızsınız."
(Muhammed Eminoğlu  -  10.06.2015,  FB)




* Yazıda kullandığım secim2015 Türkiye haritası grafiği Bugün gazetesinden alınmıştır.
    (#Ankara,  #İsrail,  #medya)

Daha neler neler var,  ancak yazı çok uzadı.  Bu kadar.  -THE END-