25 Aralık 2012 Salı

 Uydurma haber değil,  "Hepsi Gerçek!"


  • MAKAS-I  ŞERİF!
Başbakan  Erdoğan'ın
2010 yılında  açılışını yaptığı
The Green Park  Pendik Oteli,
Erdoğan'ın kurdele keserken kullandığı makası müşterilerin ziyareti için sergiliyor.

.......--->  İşte bunlar hep imandan! . :D


  • DİYANET  VE  ZAYTUNG
Kendi ifadesiyle, "Güncel konularla ilgili haber formatında alaycı içerikler bulunduran bir site"  Zaytung. Sloganı: "Dürüst, Tarafsız, Ahlaksız Haber."   Bir başka deyişle, mizah içerikli asparagas habercilik ve sıra dışı blog neşriyatı. İlgililerince zevkle takip edilen dikkat çeken bir oluşum.

Geçen günlerde sitede çok okunan şöyle bir haber yayınlandı:
Ateist Olduğu Gerekçesiyle İstifası İstenen Köy İmamı Geri Adım Atmıyor:
"Mesleğime profesyonelce yaklaşıyorum"

Muğla'nın Milas ilçesine bağlı Ortancalar Köyü'nde görev yapan İmam Seyfi Çalışkan (28), ateist olduğunu açıklamasıyla birlikte Türkiye'nin gündemine oturdu.  Geçtiğimiz cuma günü hutbede ateist olduğunu itiraf eden Çalışkan'ı Diyanet İşleri Başkanlığı jet hızıyla istifaya davet ederken, genç imam işine profesyonel olarak yaklaştığını belirterek  "Ben inanırım inanmam,  ayrı konu  ancak işimi en iyi şekilde, layığı ile icra ederim"  sözleriyle istifa etmesini gerektiren bir durumun olmadığını kaydetti.
(Merak edenler bu kısa alıntının geri kalanını yukarıdaki linkten okuyabilir.)


Eğlence burada bitmedi ama...
Çok geçmeden Diyanet İşleri mensuplarının sitesi Diyanethaber'de yayınlanan bir yazıda, mizah sitesi Zaytung  "uydurma haber"  yapmakla suçlandı.
"Milas'ta Ortanca isminde bir köy olmadığı, Milas müftülüğünde de Seyfi Çalışkan isminde bir görevlinin kayıtlı olmadığı, çalışmadığı, bu ahlaksız siteye karşı halkın uyanık ve dikkatli olması gerektiği,..." diye devam ediyor  (Diyanet'in mizah ile imtihanı).
Şu uyarı da yapılıyor elbette:
Unutulmamalı ki Din ve Diyanet üzerinden mizah yapılamaz!


  • DERSİMLİLER ÖZÜR DİLESİN!
"Sabiha Gökçen'in izindeyiz!"

.....--->  Bu neyin kafası acaba?


("Kahrolsun ABD!"  diye başlayıp hemen sonrasında "Dersimliler devletten özür dilesin!"  ile devam eden Ulusal Parti basın açıklaması videosu için mideniz ve akıl sağlığınız el verirse:  bkz)


  • NANKÖR KÖPEK!
CHP Tekirdağ Gençlik Kolları Başkanı Önay Taşdelen, Twitter hesabından başörtülülere  "Nankör köpekler!"  diye seslenmiş.
Tepki çekince ve partiden ihraç edilmesi için parti disiplin kuruluna sevk edilince de yanlış anlaşıldığını söyleyerek  "Benim annem de başörtülü"  deyivermiş.



Serinin devamı:

19 Aralık 2012 Çarşamba

 ODTÜ Öğrenci olayları


Göktürk-2 uydusunun uzaya fırlatılması nedeniyle, ODTÜ yerleşkesindeki TÜBİTAK Uzay'da Başbakanın da katıldığı bir program düzenlenmiş. Protesto için toplanan gruba karşı 3500 küsür Çevik kuvvet/Polis, 105 koruma aracı, 20 zırhlı araç ve 8 TOMA ile gittiği söyleniyor Erdoğan'ın Odtü'ye. Ve tabi o kadar Polisin oraya "boşuna" gönderilmediği de ortada.

Birkaç hafta önce yine ODTÜ'de, cezaevlerinde açlık grevi yapan yapan PKK ve KCK'lı tutuklulara destek yürüyüşüne polis müdahale etmiş; gaz bombası atılmıştı.  (31 Ekim 2012  ODTÜ orman yangını)
Şimdi de bu uydu fırlatma.  Doğrusu iktidarın ilk ODTÜ çıkarması değil bu. Daha önce de yazmıştım  (bkz, 5 Ocak 2011), hayatımda hiçbir olayda görmediğim kadar polis ve zırhlısını ODTÜ önünde görmüştüm.


"Bilimi satan, emperyalist savaş çığırtkanı Tayyip ODTÜ'den defol" pankartıyla yürüyüş yapan öğrencilere  Polis  müdahale  etti.
Biber gazı nedeniyle ODTÜ yerleşkesinde yoğun dumanların çıktığı görüldü.  Öğrencilerin kurduğu barikatlar, ateşe verdikleri çöp tenekeleri,  atılan taşlar...


Merkez medya olayı aynı dille haberleştirdi yine.
Ali Kırca:  "Polise taş ve sopayla saldıran ODTÜ öğrencileri..."  dedi,
"Uyduya karşı çıkan ODTÜ'lüler" diyen de var. Karşı cenahta ise bu yaşananlara  "Şanlı ODTÜ direnişi"  diyenler oldu/oluyor.
"Birçok öğrencinin elindeki sapanları gördünüz mü,  demokratik eylem böyle mi oluyor?"
diye sordu Twitter'da bir dönem takip ettiğim biri.   (@nesatsenem)


Türkiye'deki zihniyet ve demokrasi algısı sorunu tek taraflı değil ki, içselleşmiş.  Tr'de Sol'un ciddi bir şiddet sorunu var bence. Bu önemli ve solu gittikçe marjinalleştiren, halktan kopartan bir şey.

Kemalistler,  Ergenekon  ve  bu öğrenci olayları gösterdi ki:  AKP karşıtlarının en az AKP tabanı kadar gerizekalı olmasıdır RTE'yi güçlü kılan.
Sonra Taş-Sapan atmak, "Satılmış bilim" ifadeleri vesaire, bunlar muhalefet etmek değildir,  Sol'u adeta karikatürleştirmektir.
Yani üniversitede Polis/Jandarma gücüne hayır!  Ama Sol şiddete de hayır!
Tepkim ise haber dilindeki taraflılığa:
Kimisi Polisin/Jandarmanın/Güvenlikçilerin şiddetini normalleştirme derdinde, kimisi Sol şiddeti normalleştirmede...



-Twitter'dan alıntılar-

Çin'deki bir üsten Göktürk adında bir uydu fırlatmayı bilimsel ilerleme diye yutturmak isteyenlere karşı #ODTUdireniyor. ........ (Naim Dilmener - @renemliD)

Türkiye'de sol  hem kitlesel destekten yoksun bir cemaattir hem de alternatif üretmekten yoksun zihinsel yüzeysellik içindedir.
Şanlı ÖDTÜ direnişi nedir?  Bir düşünün!
Bu toplumda kaç kişi arkanızdan geliyor! Polisin pervasız sert müdahalesidir burada sorun.
Marjinalleşmiş bir sol var!  Türkiye'de sosyalistler toplumla değil birbirleriyle konuşup birbirleriyle çatışıyor. Kaç tane sosyalist hem daha adil hem de daha verimli ekonomi üzerine kafa yoruyor?
(@DogruozHakan)

ODTÜlü solcular karşıt görüşlü bulamayınca Leninist ve Marksistler olarak birbirlerine dalarlar.  (@snalcakar)
Devlet tüm giderlerimizi karşılasın ama özel hayatımıza karışmasın diyen solcu rahatlığı  :))))))
AKP'li adam çok zeki değil burası muhakkak ama karşıtı olan adamın da gerizekalılıkta ondan altta kalır yanı yok.
(@sakizliohannes)


"ODTÜ'dekilerin fikriyatıni beğenirsiniz veya beğenmezsiniz ama medeni hiçbir ülkede polisin/askerin üniversite üzerinde/içinde otoritesi olamaz.
Bir ülkenin üniversite kampüslerini polis/jandarma şu bu mesken tutmuşsa o ülkeden bir cacık olmaz,  ki olmuyor görüyoruz."   (@cravanart)

12 Eylül,  Üniversitesi ile toplumu arasında o kadar büyük kopukluk ve düşmanlık yarattı ki bu durum büyüyerek devam ediyor.  (@ferhat_sabanci)


Odtü konusunda yıllar önce şöyle bir cümle kurmuştum:
"Odtü garibanın eğlencesidir"...
(Reşat Çalışlar  -  @resatcalislar)

Meşruiyetin kaynağı bir alanda kalabalık olmaksa,  yarın o seni daha fazla güçle bastırıp oradan atmaya kalkışırsa ne diyeceksin?   (@ceelall)

Kusura bakmayın ama  "falanca defol falanca yer bizimdir"  diye nara atanların sağı solu faşolukla suçlaması resmen kara mizah.  (@volkan53)

Tayyibi günahım kadar sevmem,  ama Tayyibin iktidar imkanlarının ve toplum desteğinin onda biri solcuların elinde olsa memleketi yakar bunlar!  Pol Pot zihniyetli ezik sürüsü! Sene kaç lan!!  Hâlâ mı anti-emperyalizm?  Hâlâ mı Kemalist devrim?  Hâlâ mı altıncı filo gösterisi? Hâlâ mı "ne abd ne sscb TAM BAĞIMSIZ tc"??
(@FurkanKatkak)

Sosyalistlerin eleştirilere karşı tavrı dizide kapıcı, hemşire gördüğünde ayaklananlardan ya da ecdadım diye kükreyen Erdoğan'dan farklı değil.
(Gökhan Kaya  -  @karaolorin)



Unutmadan ekleyeyim:

Süleyman DEMİREL, yıllardır yaptığı çoğu konuşmada derdi ki: "Üniversite projesi Türkiye Cumhuriyeti'nin en önemli/birinci projesidir."  Buna benzer açıklamaları ısrarla yaptı.
Bendeniz sivri ifadeleri pek sevmediğimden bunlara alışamadım ama zannederim, bu önemi bazı devletlularımız da bir yerde kavramış olacak ki önlemlerini alıp Türk üniversitelerindeki gücü törpülemek/baskılamak için düğmeye basmışlar.

EK 1: ODTÜ Rektörlüğünden şöyle bir basın açıklaması yapılmış. Takdir ettim.

EK 2: Elhak doğru demiş Murat Yetkin:  Gerçek şu ki, ODTÜ'ye gittiğinizde birilerinin sizi protesto etmesini göze alırsınız (22/12/2012, Radikal)

EK 3: O kadar Polis gücü ve toma bir üniversite kampüsüne geziye gitmez, bir amaçla yahut bir görevi yerine getirmek için gider. Üniversite kapılarını gönüllü olarak bu güce açan üniversite yönetiminin de yaşananlarda sorumluluğu var bence.  Eleştiriden muaf tutulmamaları gerekir.




14 Aralık 2012 Cuma

 Filistinli bir ölü:   Muhammad Ziad Salaymah


Aslında bu blogu açma sebebim bambaşka konulardı.  Bugün bir anımı yazmayı düşünüyordum mesela.   Ancak bu gece yabancı basında Batı Şeria'da öldürülen bir gençle ilgili bazı haberlere denk geldim.  Çeşitli bloglar okudum sabaha kadar, resimlerine baktım. Ve yazmak istedim.
Çünkü dediğim gibi:  "Tek gücüm yazmak."

Sürekli kan dökülen Ortadoğu coğrafyasında bir can daha kana bulanıp akıp gitmiş, ne önemi var gerçi?   Siyaset/Riyaset ve İstatistik penceresinden hayata bakanlardansanız,  doğrudur.

_______________________
O gün 17 yaşına basmış bir gencin neşesi var .. üzerinde. Öldürülmeden birkaç saat önce çekilmiş bir fotosu bu. Doğum gününde okul arkadaşları pasta almış ve kendi aralarında bir kutlama yapmışlar. O kutlamanın aynı zamanda bir veda olduğunu bilmeden. _____________________

Göbek adı olarak hapisteki abisinin ismini vermişler ona:  Awad.
Abisi, Muhammed'in doğumundan önce hapse girmiş İsrail'de (1993) ve yakın zaman önceki bir tutsak takası ile serbest bırakılarak Gazze'ye gönderilmiş.  Ailesinin yaşadığı Batı Şeria bölgesine girmesi yasak.

Yıllardır görmediği abisi ile internet üzerinden yaptığı bir sohbette, birbirlerini evli ve çocuklu olarak görmekten ne kadar mutlu olacaklarını konuşuyorlar. Muhammed ise daha çok genç olduğunu ve evlilik konusunda acelesinin olmadığını söylüyor. Bir gün bütün aileyi bir arada görmeyi istediğinden, abisiyle beraber yemek yemeyi hayal ettiğinden bahsediyor.


Muhammad Ziad Awad Salaymah, genel anlamda neşeli bir genç anladığım kadarıyla.  Neşeli ve canlı.

Rekabet, arkadaşlık ve mücadele ile ilgili gibi daha çok. Kendi imkanları içerisinde aktif ve başarılı bir sporcu. Ayrıca Filistinli bir çocuk sirk grubunun üyesi olduğu da söyleniyor.

O gün okuldaki kutlamadan sonra eve geldiğinde annesi onu fırına gönderiyor, ekmek ve kek türü şeyler alması için, belli ki evde de bir doğumgünü kutlaması olacak.

Muhammed evden çıkıyor ve yolda İsrail sınır polisi ("border police") ile karşılaşıyor  (Hebron/El Halil).  Buraya kadar herşey sıradan/olağan.

Yalnız çocukta kısmi sağırlık varmış, belirgin duyma güçlüğü çektiği söyleniyor.
Muhtemelen kimliğini göstermesini istediler veya bir şeyler söylediler; anlayamadığı,  zaten duyamadığı bir dilde...
(...)   Ve en az altı el silah sesi:
-BİTTİ-   Muhammed öldü.
__________________________________________________________

Önce "terörist saldırı" dendi. Sonra ilginç bir bilgi medyada dolaşmaya başladı: "Elindeki oyuncak tabancayı bir İsrail askerine doğrultmuş, oyuncak olduğunu öldürdükten sonra anlamışlar."
Aile, çocuğumuzun oyuncak tabancası yoktu diyor. Yıllardır o bölgede yaşıyorlar. İsrail polisinin yaptığı kontrolleri biliyorlar, tutumunu da... Çocuklarının ters bir reaksiyon göstereceğine inanmıyorlar.

Olayın üzerinden iki gün geçti. Oyuncak tabanca ("toy gun") hala ortada yok. İsrail tarafından resmi bir açıklama yapılırsa olay günü ne olduğunu bilmediğimiz detaylarla ilgili,  onu da eklerim.

__________________________________________________________
"Oyuncak tabanca ile İsrail askerine saldırmak!"
Sanırım küresel anlamda herkes birbirini trollüyor son zamanlarda.
__________________________________________________________


EK bilgi:   Herşey olup bittikten sonra olay yeri çevresindeki kameraman ve Reuters ekibinin elindeki makinelere, videolara el konmuş.
İsrail askerleri,  olayın yaşandığı bölgedeki iki Reuters kameramanına gaz bombasıyla saldırmış, biri hastanelik olmuş. Öncesinde de soyunmaları istenmiş ve hırpalanmışlar.  Kaynak: Reuters  (bkz)

Ve son olarak İngilizce bilenler için iki kısa yazı:
1. Why was 17-year-old Muhammad killed?
2. The Israeli Occupation: Killing Palestinians and Their Dreams


19 yaşındaki bu genç kadın, "(oyuncak) tabancasıyla arkadaşlarına zarar vermesin" diye Filistinli gence tetiği çeken "kahraman" İsrail askeri.  Adı:  Nofar Mizrahi.
Asker arkadaşlarına zarar gelmeden bir tehditi daha bertaraf ettiği için mutluymuş, öyle demiş basına verdiği açıklamalarda.

   Militarizm,  Irkçılık  &  insanlık düşmanlığının genç-güzel bir yüzü daha.


6 Aralık 2012 Perşembe

 Bizans'ın hanımları  ve  Fatih


Gün geçmiyor ki, absürd ve "Gerçek olamaz!" dediğimiz bir siyasi lider açıklaması ile karşılaşmayalım sevgili ahali. Hala şaşkınlık içerisinde olduğum bir örneği es geçemedim bu sefer ve yazmaya karar verdim.

"Bizans'ın hanımları,
Fatih Sultan Mehmet'i  karşılarken
'Başımızda kardinal külahı görmektense,
Osmanlı sarığı görmeyi tercih ederiz'  demişlerdir.
"

Recep Tayyip ERDOĞAN.


Bu açıklama kesinlikle bir troll faaliyeti değildir. Gerçekten Türkiye Başbakanı tarafından, İstanbul Kongre Merkezi'ndeki bir konuşması sırasında söylenmiştir.
Kaynak:  http://www.hurriyet.com.tr/gundem/22090706.asp   (*)

Aynı konuşmasında  "Gençlik, tarihimizi doğru tanırsa  işte o zaman bu gençliği kimse tutamaz"  da demiş Sayın Erdoğan. Öyleyse çok kısa ve kabaca da olsa bakalım  neler olmuş İstanbul'un fethinde.


Fatih Sultan Mehmet, 1453 Constantinople kuşatmasından önce adamlarına "Şehrin kadın ve oğlanlarını / the women and boys of the city" vaat ediyor. Belki de şehrin tamamen harabolmasını istemediğinden, Cennet vaat ettiği askerlerinin sadece üç gün şehri yağmalamasına izin veriyor. (Bunun da Şeriat'e uygun olduğu söyleniyor.) Tahmin edileceği üzere bu bölüm vahşet dolu.

              Kendisi de zaferden sonra verilen bir yemekte içkiden sarhoşken, güzelliği kulağına fısıldanan, son granddük Loukas Notaras'ın  ("Ayasofya'da Osmanlı kavukları gormeyi kardinal başlıkları görmeye yeğlerim" / "I would rather see a Turkish turban in the midst of the City than the Latin mitre")   14 yaşındaki oğlunu istiyor  ("for pleasure"). Adamın reddetmesi üzerine ikisinin de kafası vuruluyor.   Bu arada adamın en küçük oğlu Jacob Notaras,  Fatih'in haremine alınıyor ve böylece hayatı bağışlanıyor.

Dediğim gibi,  ben oldukça kısa ve "şık" bir anlatım sunmaya çalıştım.

İnternetten pek çok kaynağa ulaşabilir ve ayrıntılı bilgi edinebilirsiniz. Sonuçta farklı tarihçiler, bu olaylar yaşanırken farklı notlar düşmüş olabilir. Wikipedia gibi, tamamen gönüllü internet kullanıcıları tarafından oluşturulmuş ve ayrıntıcı olmayan yazılarda dahi kısaca not düşülmüş: bkz

(*)  İlgili haber başlığını paylaşan @nktaksoy'a teşekkürler.





2015  EDIT:   Ne Fatih'miş arkadaş!  "FSM'li  inciler"de  son perde:


28 Kasım 2012 Çarşamba

 Bir video ve bendeki çağrışımları

Geçen gün bir videoya denk geldim,  Twitter'da paylaşılmıştı sanırım. Biraz yazmak istedim.


Video linki:  (1) veya (2)

Uyku sorunları yaşayan biri olarak dün gece sabaha karşı defalarca izledim bu çekimi.  Bendeki notlar şöyle:
  1. Adnan Oktar, efsanevi bir aktör olabilirmiş. En zor karelerde bile ısrarla bir jön.

  2. Bir kez daha anladım ki; erkek cıvıtmadığı sürece, isterse masada sadece 1 erkek ve çok sayıda şen şakrak kadın olsun, sonuç cıvıklık olmuyor.

  3. Kendimi bildim bileli, "oyun havası" denen şeye tahammülüm çok düşük oldu. Kısa ve net, tartışmasız. Çocukluğumdan beri düğünler işkence gibi oldu bu yüzden bana. Ve ilk defa, bu videoda çalan parçayı iki dakika süreyle sıkılmadan, öff'lenmeden, sesi kısmadan, kaçmadan dinledim.  İlktir.  Not düşmek istedim.

    Özellikle son günlerde Fazıl Say'ın da katıldığı "Arabesk" taşlamasıyla, sürekli müzik türlerinden bahsediyor, yaftalıyor-bölüyor-çarpıyoruz ama pek enstrumanlardan, notalardan, eser içi zıtlıkların uyumundan bahsetmiyoruz. Yaptığımız hiç bir tartışmanın hakkını vermiyoruz aslında.

    Mesela son yıllarda Cezayir ve Mısır kökenli öyle müziklere denk geldim ki, Arabesk olduklarına inanamadım! Aşina olduğumuz arabesk bu değildi çünkü.  Bizdeki arabesk tınısı, İbrahim Tatlıses'in sözleriyle "tencere-tava sesi gibi" eserler...  Veya Arabik soslu ağıtlar/ulumalar...

    Avrupa'da bazı alternatif grupların arabesk çalgılarla seslendirdikleri ilahi-ağıtlar var, Catherine Braslavsky-Joseph Rowe çifti gibi.  Veya benim düşsel dünyamda özel bir yeri olan Fransız besteci Debussy'nin Arabesk adını verdiği piano sonatları vardır.  Klarnet ve piano ile icra edilen klasik müzik eserleri vardır.
    Yeri geldiğinde buraya eklemelerim sürebilir.

  4. Ortadoğu esrarengiz bir evren, çok acayip yetenekler-kaynaklar var,  bizse döne döne hep aynı lafları ediyoruz.
    20'li yaşlarımda diyordum ki, eğer gerçek bir sinemamız olsaydı ve sinema sektörümüz, Hollywood'daki gibi yetenekleri keşfetme hikayelerimiz de olur muydu?  Ne zaman sinemamızda Sultanlar ile Tek adamlar dönemini bitirip bu yelpazeyi ve gökkuşağını açacağız?

  5. Son günlerde öyle bir çizgideyim ki, hem düşüyorum hem de ümitliyim.  Karamsarlık ağır gelmeye başladığında bu videoyu açıp izliyorum, dağılıyor.
    Şimdi hep birlikte  -sessizce-  söyleyelim:
    "Angara'nın bağları da büklüm büklüm yolları
    Ne zaman serhoş oldun da galdıramıyon golları?
    "

25 Kasım 2012 Pazar

 Bir Kadın,  Bin Hayret


Kadının adı:   Dilber AY
Sesi ve türküleriyle meşhur olmuş.
"Memleketin gelmiş geçmiş en yürekli seslerinden" diyor müzik eleştirmeni  Naim Dilmener.
"Çok dürüst/mert/doğrucu olduğu soylenmiştir hep."

Köyden-kente-şarkıcılığa, onlarca albüm ve şöhretten Almanya'da hapislere, zigzaglı bir hayatı ve kendine has bir neşesi-acısı var.
Ama benim onu konu etmedeki neden başka.

TV8'de yayınlanan Cengiz Semercioğlu'nun "Böyle Bir Şey Var Mı?" programına katıldı geçenlerde.  Yayın sırasında gergin anlar yaşandı.
Dilber Ay'ın bazı şarkılarında arada şiirler okuyan eşi de program konuğuydu.  Kadına  "Kaç evlilik yaptınız?"  diye sorulduğunda bakın neler oldu:

Video Linki 1,  2


-Şaşırdım,  dumur oldum!-
Galiba Tanrı kadınları yaratırken, çok azının da olsa ruhuna büyük sürprizler yerleştirmiş.  Denk gelince mayına basmış gibi oluyoruz.
Kadın hem arıza  hem de  Deli & Delikanlıymış.
_"Bana öyle soru soracak adam daha anasından doğmadı! Sonra eşimin yanında bana böyle bir soru soruluyor!"

İşte burası da zıtlıklar diyarı.  Her tür vıcık vıcık sorumsuyu/çamuru dört köşe hallerde cevaplayan süt liman Şöhretlerimiz var bir de!
Neler görmedik/görmüyoruz ki?
Cengiz S.'nin sanki bir şey olmamış, bir tatsızlık yokmuş gibi işi normalleştirme çabaları ise inanılmaz ve soğukkanlıcaydı. Hayatının dersini almış oysa  :)


Merak edenler,  Dilber Ay'ın CNN Türk'te Mesut Yar'ın programındaki konuşmalarına yer veren şu iki videoya da bir göz atsınlar,  ilginç sohbetler var:
http://video.cnnturk.com/2012/magazin/11/23/bu-hikayeyi-hic-duymadiniz
http://video.cnnturk.com/2012/magazin/11/23/dilber-ay-neden-cezaevine-girdi


21 Kasım 2012 Çarşamba

Kemalistler, Kafatasçı Milliyetçiler ve İsrail'deki Naziler

Kemalizm, milliyetçilik, bayrak fetişizmi, İttihatçılık üzerine tepkilerimi; ifade gücüm el verdiğince yansıtmaya çalıştım bu blogda. Ama sadece bizden ve buradan bahsettim. Halbuki ne milliyetçilik ne de soykırım kimsenin tekelinde. Ve hiçbir ırkın da elleri temiz değil. Bugün olduğu gibi.

Almanlar mesela... Bu kadar hayran olduğum Almanların ne kadar ırkçı olduklarını sezmeye başladığımda sarsıldığımı söylemeliyim. Geçmişteki yüz kızartıcı suçları (Holokost) yüzünden görüşlerini yüksek sesle dile getir(e)memeleri, bu kafatasçı damarın yok olmasından değil. Mümkün değil, ne kadar el uzatsanız da onların kafalarındaki o yüksek duvarı aşabilmek.
Bu kalıba uymayan çok az sayıdaki Alman tanıdıklarımın ortak noktası ise sevgi idi. Ve acı ile terbiye edilmiş aile hikayeleri... Onlar için dua ediyorum.

Amerikalılar? Irak halkını pislik gibi gördüklerini, sanki gül bahçesi gibi sembolize ettikleri demokrasiyi oralara götürmek için yolladıkları askerlerine, tebessüm değil mukavemet gösteren bu yerli halkı "terörist" olarak gördüklerini ve nefretlerini gizlemiyor zaten muhafazakar Amerikalılar.

"Terör" joker bir kelime zaten. En son Mavi Marmara gemisinde öldürülen Türk vatandaşlarının İsrailce "terörist" ilan edildiklerini duyduğumda ve onları öldüren askerlerin "kahraman" ilan edilişini, neden şaşırmıştım ki?

Mavi Marmara olayı sebebiyle yabancı siteleri inceledikçe İsrailli Yahudilerin kafatasçı yüzü ile de karşılaştım. At gözlüklü iman ve slogandan ibaretti dünyaları. "Biz seçilmiş ırkız. İstediğimizi davar sürüsü gibi öldürürüz, yine de ellerimiz gül kokar." Denk geldiğim bir yorumdu bu.  Herhalde biri bana "Terör'ün tanımını yap, kısa olsun ve o karanlık ruhu yansıtsın"  dese  bu cümleyi seçerim.
Görüşlerini, tepkilerini, öneri ve hayallerini okudukça gitgide total bir hayal kırıklığına dönüşen İsrailli Yahudiler...

Aşağıda İsrail'in kafatasçı milliyetçileri merkezli bir video var. "İşte İsrail'in faşist-Kemalistleri. Adam Gazzelilere 'Geberin Rum tohumları, buralar Türk toprağıdır' falan diyor"  şeklinde yorumlamıştı bu görüntüleri gazeteci Serdar Kaya Twitter'da.
Anladığım kadarıyla, Gazze'ye karşı 14 Kasım 2012'de başlatılan İsrail operasyonunu protesto etmek için toplanan solcuları protesto etmek için toplanan sağcı milliyetçi bir grup bunlar. (protestonun protestosu) Aslında onların dillerini bilmesek de ne dediklerini biliyoruz, sadece farklı kelimelerle söylüyorlar. Birkaç dakikalık, İngilizce altyazılı, çok tepkiler alan bir video.
(Tam paylaşacaktım ki Copyright gerekçesi ile ulaşılamıyor :(   Linki şu idi: Voices from Israel - http://www.youtube.com/watch?v=hZP1Pe3J2Dc)


Bir siyasetçi önderliğinde akşamın karanlığında toplanmış bir Yahudi grup, İsrail'in silahlı kuvvetleri olan IDF'den Gazzelilerin kıçını tekmelemesi, Netanyahu'ya çağrı: Gazze'ye ekmek verme, hijyenik temizlik yap, ..., tüm solcuların hainler olarak Gazze'ye sürülmesi ve ortak kaderi paylaşması gibi fevkalade tespitler, sloganlar ve isteklerin olduğu bu görüntüler, "Milliyetçilik nedir?"i anlatmak için çok verimli olacaktı oysa.
Neyse ki Ariel Şaron'un oğlu Gilad Şaron var: "Gazze'yi dümdüz etmeliyiz (Flatten all of Gaza)" diye yazdı Jerusalem Post'ta. Yetinmedi, Hiroşima ve Nagazaki'yi örnek gösterdi. Arada "Bütün Filistinliler öldürülmeli, çünkü hiçbiri masum değil" diyenler oluyor. Zaten operasyona da Tevrat'tan isim vermiş, Tanrı adına savaşan bir devletleri var. (Peki hangi Tanrı adına?)  Hal böyle olunca, Gazze'de ölenler çocuk ve sivil olsa dahi öldürülenlerin çoğunun bunu hak ettiğini söyledi Danny Ayalon.  ("Most killed in Gaza deserved it even though they were children and civilians".)   insanlık suçları

Çok haklı bir davaları varmış gerçekten. Gazze'de katliam dahi yetmiyor nefretlerini yatıştırmaya. Üstüne kendilerini bölmüş ve bazılarını dışlamış, "İçimizdeki İrlandalılar"  düzeyine de yaklaşmışlar. (Acaba içlerindeki gerçek sahteler kim?)
Aklıma hemen Nazilerin, Yahudilere uyguladıkları yok edici politikaları desteklemeyen Alman ırkı mensuplarına yaptıkları geldi. Şimdi Yahudiler nereden ödünç aldılar acaba bu Nazi kafasını? Belki de hep vardı, bir atasözümüzdeki gibi:  "Çivi çiviyi söker."

Ve işte İsrail: Ortadoğu'nun en ileri, en örnek ülkesi!  "Ortadoğu'daki en yüksek demokrasi."
En iyinin hali böyle yani dostlar. Diğerlerini artık siz tahmin edin.
Demek ki bilim ve ekonomik gelişmişlik de bir yere kadar. İnsan sevgisi olmayınca, milliyetçilik ve militarizmin gölgesindeki toplumlar yine aynı noktada eşitleniyor. Gerçekten sevginin insanlığın yegane umudu olduğunu düşünmeye başladım, asıl yüceltilecek değer bu.

Ve Ortadoğu: Üç beş çapulcudan nasıl koca bir terör örgütü yaratılır, bu konunun uzmanı gerçekten.
Ahmet Altan bugünki yazısında şöyle diyordu:
"Ortadoğu'nun garip ve tehlikeli bir büyüsü, bir anlamda bir laneti var sanıyorum. Avrupa'nın sanatında, felsefesinde, biliminde büyük yer tutan Yahudiler, Ortadoğu'ya gelince sanki yeniden geçmişe döndüler, Ortadoğu'nun Ortadoğulu bir parçası oldular."
("Son bir savaş"  21 Kasım 2012, Taraf)

(Bu yazıyı yayınladığım saatlerde,  İsrail-Gazze arası ateşkes ilan edilmiş bulunmakta.  Bir yanda seçilmiş ırkın milliyetçileri,  diğer yanda kafa yapısı yüzyıllar öncesine ait fanatik İslamcıları ve yaşayan öfkeler...  Bunlar böyle daha çok ateşkesler görür.)

19 Kasım 2012 Pazartesi

 İSRAİL / ISRAEL


Doğu Akdeniz kıyısında küçük, dar bir toprak parçası.  Yüzyıllar,  hatta binyıllardır

"Bu toprak benim  / This land is mine,
Tanrı onu bana verdi  / God gave it to me"


diyerek halkların sahibi olmak için birbirini kestiği bir ölüm diyarı.

Bu çizgi videoda tarihi özet geçilmiş:



http://youtu.be/4pKMV6e5kEo


EDIT:   "Jewish Voice For Peace"  organizasyonu tarafından hazırlanmış bir animasyonu da eklemek istedim.  Bu videoda İsrail'deki Filistinlilerin durumu ve mülteciler sorunu işlenmiş.  Dili İngilizce.  Bir ara içinde geçen bazı kelimeleri ekleyerek izleyenlere kolaylık sağlamaya çalışabilirim.



15 Kasım 2012 Perşembe

 Ortadoğu'da Savaş

Ortadoğu ve Arap Dünyası üzerine son aylardaki bazı kilit kelimeler şunlar:   "Arap baharı", Tunus, Mısır, Libya, Hüsnü Mübarek, Müslüman Kardeşler (İhvan),   NATO,   Kaddafi,   Suriye, Esad/Esed, Kürdistan, ÖSO (Özgür Suriye Ordusu),   terörizm,  İsrail,   Katar,  IŞİD/ISIS,   olası İran Savaşı...

Suriye'de: Arap Baharı'nın etkisiyle devrilen diktatörlerin ülkelerinden ilham alan Beşşar Esed karşıtı muhalifler, silahlanarak çatışmalar sürecine girdi. Mart 2011'de başlayan olaylarda muhalefet, amacını Esed rejimini devirmek ve Özgür Suriye devletini kurmak için Suriye Silahlı Kuvvetleri'ne karşı silahlı isyan olarak ortaya koydu. Her iki taraf da büyük askeri ve ekonomik dış destek almakta.

Güney sınırlarımızdaki bu gibi pek çok gelişmeye; Suriye meselesini hafife alarak "oldu bitti"ye getirmeye çalışan, Esad'ın düşüşü sonrası olası iktidar değişiminin getirilerini toplamaya niyetlenen siyasi iktidarın süre uzadıkça gittikçe artan ve hizipleşen Esad karşıtı söylemleri de eklenince bir anda "Suriye'ye savaş!" ihtimali konuşulur oldu. Türk halkının çoğu Suriye ile savaşmak fikrinden rahatsız görebildiğim kadarıyla, ama savaş lobisi ve gerekçeleri de var.


Derken: Suriye'de düşürülen uçağımız veya Suriye'nin düşürdüğü uçağımız. Ve kayıp, haber alınamayan pilotlar...? (Neyin ne olduğunu bilmiyoruz. Dış İşleri başka, Amerikan basını başka, El Cezire başka şeyler söyledi. 22 Haziran öğlesinde Hatay yakınlarında düşürülen F4 tipi savaş uçağımız ile ilgili  daha önceki  blog yazım
için  bakınız)  

Akçakale'ye top atışları ve ölülerimiz, yaralılarımız...
(3 Ekim 2012 - Suriye'de sınıra yakın çatışmalar sırasında Akçakale'ye top mermisi düştü:  5 ölü, çok sayıda yaralı.
4 Ekim 2012 - Suriye'ye sınır ötesi operasyon tezkeresi Meclis'ten geçti.
AKP ile MHP birlikte tezkereyi geçirdi.)


Suriye iç savaşında ölüler, iki ordunun ateşi arasında kalan siviller... Suriyeli mülteciler ve Türkiye kampları...
Resmi açıklamalara göre bugün 120 bin mültecinin ülkemizde bulunduğu söyleniyor, ve sayı gittikçe artıyor.


ÖSO (Özgür Suriye Ordusu)  farklı grupları bünyesinde barındıran bölünmüş bir yapı. Suriye rejiminin muhalifi olan İslami grupları yoğun olarak içeriyor. Çatışmalarda yaralanan ÖSO mensuplarının, Türkiye'de Kilis ve Gaziantep başta olmak üzere çeşitli illerdeki hastanelerde tedavi edildikleri, acil durumlarda dahi T.C. vatandaşlarının bu hastanelere alınmadıkları, Türkiye'ye sınırdan geçiş yapan bazı kişilerin geceleri Suriye'ye geçerek çeşitli eylemlerde bulundukları ve tekrar kamplara döndükleri belirtilmekte.



Rusya ve İran'ın Esad desteği... Suriye'ye uçusu sırasında indirilen Rus uçağında çıkan askeri teçhizat...
Ve yakılıp yıkılan Suriye şehirleri...
Halep (Aleppo), ki dünyanın en eski şehirlerinden biri olduğu söyleniyor + Suriye'nin en büyük şehri, tüm tarihi dokusuyla birlikte yakılıp yıkıldı. Aşağıda (solda) Halep Emevi Cami'nin eskiden avlusunda çekilmiş bir fotosunu ve (sağda) yangından sonraki son halini görüyorsunuz. Hristiyanlar açısından da kutsal sayılan mekanda, Emevilerin Suriye'yi fethi sonrasında cami inşası başlamış (MS 715). Tarihte çeşitli zamanlarda restorasyonlar geçirmiş yapının Selçuklu-Memlük mimarisini yansıtan bir şaheser olduğu söyleniyor.





Almanya'da bir hayvanat bahçesinde "Dünyanin en tehlikeli hayvan türü" diye yazan bir bölüm vardır. Oku takip edip içeri girdiğinizde loş ortamda sadece bir "AYNA" görürsünüz.   (@EsrefZaim)

Eline silah geçince insanoğlunun içine bir şeyler kaçıyor galiba. Bu nasıl bir vahşetle Yok oluş/Yok ediş?   Dehşet fotoğraflarla Suriye:
http://www.theatlantic.com/infocus/2012/11/syria-in-ruins/100402



6 Kasım 2012'de Mavi Marmara sorumlularının İstanbul Çağlayan Adliyesi'nde yargılanması başladı demiştik.  Bu süreçte İsrail ile ilgili çok hızlı bazı gelişmeler yaşandı. Kontrolü altındaki Golan Tepeleri'ne isabet eden Suriye'ye ait havan toplarına misilleme olarak önce uyarı ateşi açtı, ertesi gün de bazı hedefleri doğrudan vurdu. Böylece Yom Kippur Savaşı'ndan (1973 Arab–Israeli War or Fourth Arab–Israeli War) bu yana İsrail ilk kez Suriye'ye resmi olarak ateş açtı.

11 Kasım'da İsrail Başbakanı Netanyahu,  İsrail'deki büyükelçilere bir konferans vererek olası bir Gazze saldırısının sinyallerini verdi. İsrail seçimlerine haftalar hala, haftasonu Gazze'den İsrail'e yapılmış roket saldırılarına karşı çeşitli askeri müdahaleler olabileceği anlaşıldı.
(İsrail'in bugün yaptığı kanlı seçim yatırımın bir benzerini, AKP de seçim öncesi Mavi Marmara ile yapmıştı.)


Derken Ürdün'de Kral karşıtı devrimci gösteriler başladı.
(Resimleri büyütmek için üzerlerine tıklayınız.)

Ve 14 Kasım'da İsrail Gazze'yi vurdu. Gazze'ye bombalar yağdı. Militanların yanı sıra yine siviller öldü.

Twitter'da bir gazeteci şöyle yazdı:
Beklenen  "Ortadoğu savaşı"  için yeni hamleler bunlar. "Beklenen savaş"ı,  ama Gazze'den,  ama Ürdün'den,  ama Şam'dan,  başlatma azmindeler.
(Faruk Mercan  - ‏ @farukmercan)


Twitter demişken...  İsrail, Twitter üzerinden Gazze'ye savaş ilan etti. Bu, dünya tarihinde bir ilk.  İsrail Savunma Kuvvetleri resmi sözcüsü imzasıyla IDFSpokesperson adresinden yapılan açıklamalar dehşetengizdi! Sanırım hem askeri hem siyasi hem ideolojik hem de bir PR merkezi bir birim burası ki bir dizi tvit atıldı. Önyargılı olduğumu veya saçmaladığımı düşünenler zahmet edip ilgili açıklamaları Şuradan veya link verdiğim resmi Twitter hesabından inceleyebilirler.
İsrail Ordusu,  Gazze'ye yönelik  14 Kasım 2012'de başlattığı saldırıya
"Bulut Sütunu / Operation Pillar of Cloud / Operation Pillar of Defense" ismini verdi. İfadenin Tevrat'ta geçtiği söyleniyor.  (Bir askeri operasyona mukaddes kitaptan isim vermek?)   Hamas'ın askeri kanadı İzzettin Kassam Tugayları'nın iki numaralı ismi Ahmet Cabari, nokta atışlı bir hava saldırısı ile aracı hareket halindeyken öldürüldü ve görüntüler paylaşıldı. Cabari, çeşitli terörist eylemler ile 2006 yılında İsrail askeri Gilad Şhalit'in kaçırılmasının arkasındaki beyin olarak gösteriliyordu.


Tüm bu gelişmeler ışığında sosyal medyada İsrail kınandı, İsrail karşıtı eleştiriler Yahudi nefreti ile harmanlandı, Kudüs fethedilmek istendi,  mazlumun yanında yer alındı,  kendi ablukası altındaki bir gettoya uyguladığı bu orantısız şiddet kınandı...
Suriye'de Esad,  Ürdün'de Abdullah'ın derin bir nefes aldığı söylendi...
Sadece Filistin denince duyarlı olanlar,  kendi halklarına nefret yağdırırken Filistinliler için kahroldu...  Notlarımın hepsini buraya aktarabilmek zor. Keyfi bir seçim ile birkaç tanesini paylaşmakla yetineyim.

Israil'e dayılanmak güzel,  mahkeme kurup yargılamak da fakat netice;  #GazaUnderAttack.  Ambargo kalkmadığı gibi bir de insanlar ölüyor.   (@MeetCan)

Türkiye'de laiklik elden gidiyor diye CHP'yle kader birliği edip ver yansın eden İsrail,  Gazze'ye yaptığı operasyona Tevrat'tan isim vermiş.   (@Global Good Guy)

Temelde zaten Kuran'ı siyasetlerine alet edenlerle Mevcut Tevrat'ı siyasetlerine alet edenlerin kavgası savaşı bu! /
HAMAS da asker sivil ayırmadan roket gönderiyor,  İSRAİL de ona daha orantısız bir şekilde karşılık veriyor..  ikisi de zulm ediyor son tahlilde!
(@Bhdr_Arg)

@MJayRosenberg, bir Yahudi olarak düşünce ve tepkilerini pek çok tviti ile dile getirdi.  Bunlar arasında dikkate değer şeyler var,  dört tanesini burada alıntılıyorum:
(1) Israel occupies, blockades, settles, evicts, invades, brutalizes, kills. But it is always the victim.
(2) Any Jew who supports what Israel is doing is no Jew in the eyes of God.  Israel is killing children.
(3) I am glad Twitter exists so I can publicly say:  I am a Jew & Israel's behavior makes me sick.  Netanyahu, Barak, Lieberman r war criminals.
(4) Israel's tweets celebrating killing makes me glad Germany didnt have Twitter in 1942.  "Ahmed Jabari: Eliminated. http://pic.twitter.com/Kd7vUpv5"

Bu şekil bir kafa yapısı ve böylesi bir dil ("Eliminated"?) , bölgede terörizmi her zaman canlı tutar zaten ve yer altına yeni inenler ile bu savaş "rutinleşir". Yukarıdaki linklerden birinde de geçmişti, IDF'in bir tviti  ("We recommend that no Hamas operatives,  whether low level or senior leaders,  show their faces above ground in the days ahead") bana daha önce yazdığım  "Fareler ve İnsanlar"  yazımı hatırlattı. Yani ben bu dili kullanabilirim ama bir devletin kullanması aynı mı?  Mesela şu da birkaç saat önceki bir IDF tviti:
  "Good morning to our friends in  #America.  While you were sleeping,
3 Israelis were killed when a rocket hit their house.
"  ("Amerika'daki arkadaşlarımıza günaydın.  Siz uyurken,  3 İsrailli evlerine bir roket isabet ederek öldü.")

Bu arada Hamas da  "Cehennemin kapıları açıldı / (The occupation has opened the gates of hell)"  diyerek peş peşe İsrail'e füze saldırıları yapmaya başladı.  İsrail'in Demir Kubbe  (Iron Dome)  sistemi,  atılan roketleri imha ediyor normalde;  ancak her nasılsa bir tane roket bir evin çatısına isabet ederek 3 İsrail vatandaşının ölümüne yol açtı.   Aşağıdaki resimde ise öldürülmüş bebeğine sarılarak ağlayan bir Filistinli baba.



Twitter'da  Ayşe Böhürler  şunu sordu:
İsrail yüzlerce kez Gazze'yi bombalarken,  onu bundan vazgeçirecek gerçekçi ve uygulanabilir bir önerisi olan var mı?  #Gazzeateşaltında

Onlarca cevap geldi.  Farklı olan bazıları şunlardı:
"Savaşarak büyük İsrail'i kuracaklarına iman edenlere  anladıkları dilden konuşmak zorundasınız."  Prof. ERBAKAN

Kendi savaş uçağımız füzelerimiz uydumuz vb teknolojimiz durdurabilir..  Boş mitingler yerine bunun için çalışsak diyorum.

Mesela 2010 yılında İsrail'in OECD'ye üyeliğine ret oyu vermeliydik. Yaptık mı? Hayır.

Yahudileri düşman görmeyip gerçekten saygı duyarak işe başlayabilir müslümanlar.  Tarihsel düşmanı kendinde öldürerek önce.   (@ozgurveinsan)

Muslumanlarin egitilmesi bunun cozumu.  Dunyayi kendine dusman sanarsan, dusman olur.   (@arabeskapachi)


.........İsrail saldırılarına karşı düzenlenen protestoya katılan bir gözlemci ise şöyle yazdı:
İsrail hukumetiyle birlikte  Yahudilere yönelik tehdit/nefret sloganlarının da atıldığı protestoda,  intikam vurgusu önemli bir yer tutuyordu. (@_researcher)

Ve son alıntı:
Siyasetçiler insaniyete değil  çıkara göre saf tutar;  dün Esed'e "kardeş" der bugün "zalim",  Filistin'de özgürlük Suriye'de dikta isteyebilir.
Demem o ki, siyasetçiler hiç samimi değil doğru; ama aslen oturduğu yerden izleyen bizler de öyle çok samimi değiliz. Zaten sorun da bu.   (@hkubra)








Son sözüm:
Ölü sayıları sürekli artıyor.  Belki onlarca terörist öldürüyorlar bugün, ama yerlerine geçmeye hevesli bir o kadarını da yaratmaktalar. Hamas'ı tamamen bitirebilirler. O zaman da İslami Cihad boşluğu doldurur? Onu da bitirseler, Müslüman Kardeşler... Ve bu döngü bu şekilde devam eder.
Israel'in yaptığı daha çok abluka altındaki bir gettoya bombalar yağdırma ve insan öldürme oyununa döndü, ta ki jenosit gerçekleşene kadar. Sadece kendi topraklarını değil;  bir günü diğer gününü tutmayan karışık bölgeyi de tamamen kırılganlaştırdılar.
Amaç  terörü sürekli canlı tutarak savaş lobiciliği mi?




EDIT:   23 Kasım 2015 Pazartesi günü,  Türkiye sınırına yakın uçuşu sırasında hava sahasını ihlal etmesi ve uyarılara cevap vermemesi gerekçesi ile Türkiye bir Rus savaş uçağını düşürdü.   ("Russian warplane shot down near Turkey-Syria border")

Pilotları aramak için bölgeye gelen yere inmiş bir Rus helikopterini,  "Bayırbucak Türkmenleri"  (çoğumuz adlarını ilk kez bu olayla duydu)  tekbir sesleri eşliğinde vurmuşlar.   Tahmin edileceği üzre,  Erdoğan'a ateş püsküren muhalefetimiz şimdi de Putinci oldu.  İlginç bir şekilde,  Fethullahçılar ise ilk kez,  hem de böylesi sivri bir olayda, hükümet üzerinden Erdoğan'ı eleştirmiyor gözüküyor. Gayet olumlu ve normal değerlendiriyor gibiler...

Bu arada  "Katil/Diktatör Esad insanları öldürüyor!"  söylemi devam ediyor. Yer yer çok koyulaşan bir mezhepçilik de dikkat çekmekte...



20 etiket sınırından ötürü bu yazıya şunlar gibi bazı tag'leri ekleyemedim:
2003, 2015, medya, mimari, siyaset, sorular


12 Kasım 2012 Pazartesi

 Modern zamanlarda Kemalizm

Son zamanlarda izlediğim en muhteşem videoyu Yorumsuz paylaşıyorum.

http://youtu.be/a7iHUaRokYc

6 Kasım 2012 Salı

 Bir Sansür Hikayesi:  Hastürk


Adının "Has" ve "Türk" kelimelerinden oluşması bilmeyenleri yanıltmasın; HΛSTÜRK zamanında Türkiye'den İsrail'e göç etmiş, veya Türkçe bilen Yahudiler tarafından kurulmuş bir sivil toplum kuruluşu.   Amaçlarını şu şekilde açıklıyorlar:

"İsrail-Türkiye arasındaki ilişkilerin korunması ve geliştirilmesine katkıda bulunmak. İsrail ve Yahudiler hakkındaki gerçeklerin Türk kamuoyuna duyurulabilmesini sağlamak;  önyargılı, yanlış veya bilgisizliğe dayanarak yapılan suçlama ve karalamalara karşı objektif bir görüş getirmek."
(Kaynak:  Biz Kimiz?)

Bu siteye bazen göz atar(d)ım. Böyle bir projenin varlığından haberdar olmam, tam da İsrail'in Mavi Marmara gemisine düzenlediği kanlı operasyon zamanlarına rastlıyor aslında.   İsrail'den güncel haberler,  Nefret konfeksiyon (Türk medyası ve kamuoyundan Yahudi karşıtı nefret ifadeleri kolajı), başta Ahmet Davutoğlu ve Tayyip Erdoğan olmak üzere Ak Parti hükumetinin politika ve söylemlerine eleştirel yazılar  ana konuları/malzemeleri arasında. Sanki "ilişkilerin korunması"ndan ziyade,  Ak Parti ve Recep Tayyip Erdoğan eleştirisi için kurulmuşlar gibi.  Özellikle yorumcularının bizim topluma karşı bakışları Kemalistleri aratmayacak cinsten. Seçilmiş ırk  vs  hamam böcekleri ile barbarlar koalisyonu!  :p


Bir yazı yayınlandı geçtiğimiz ay sitede.  10 Nisan 2012'de  The Jerusalem Post  gazetesinde yayınlanan eski bir makalenin Türkçe çevirisi.  Yazı başlığı, Star Wars serisi 5. bölüme yapılan atıfla  "The Empire Strikes Back".   Hastürktv'nin Türkçe çevirisi de şu:  "İMPARATORLUĞUN DÖNÜŞÜ".

Okunması kolay ve akıcı bir yazı. Yükselen Türk-İslam Sentezi yaklaşımı, popüler kültür, özellikle de Türk dizileri (Muhteşem Yüzyıl) üzerinden bir Ak Parti ve "yeni Türkiye" yönelimi olarak Yeni Osmanlıcılık / Neo-Ottomanism akımına işaret ediyor. İlgimi çekti. Yazıdaki Silivri göndermesini ise itici buldum. Üstelik bu bölüm Türkçe'ye çevrilirken bazı ifadeler tamamen çıkarılmış ve düşük bir anlatım sergilenmiş.  Bir çeviri sansürü.
Esası ve kırpılmış çevirisi şöyle:

"(Sultan) Suleiman's execution of the rebelling Janissaries may parallel the government's response to the TSK coups and Ergenekon trials, in which many TSK generals have been arrested, accused of organizing a coup d'etat against Erdogan's government."

"Süleyman'ın isyan eden yeniçerilerin başlarını vurdurması hala devam eden Ergenekon davalarında askerlerin tutuklanarak cezaevinde tutulmasıyla paralellik kurulmak isteniyor olabilir."


Hastürk'te yayınlanan yorumlara bakıldığında, Türkler ve Yahudiler arasında hakaret, küfür, tarihsel nefret yükleri, bir dolu ötekileştirmeyi rahatlıkla bulabilirsiniz. Şahsen ben farklı bir metod denedim ve editör onayından geçtikten sonra yayınlanmak üzere; darbe aklayıcılığına karşıt, küfür içermeyen bir yorum gönderdim;  önceden kopyasını da aldım:
(Yayınlanmadı tabi ki)
Yazar, Türkiye güncelini, özellikle de yoğun olarak popüler kültür üzerinden değerlendirirken; eğreti duracak şekilde lafı tek bir cümle ile Ergenekon'a getirmiş.
...
Anadolu halkları ve yaşanmışlıkların kendisini zerre kadar enterese etmediği, bu topraklar üzerindeki hiç bir acı ve kardeşlikte birleşmeyen insanların bir Silivri bir Ergenekon konusunda cansiparane kenetlenmesi de esef verici bir tutum bana göre.

Yorumlar bölümünde "Küfür, hakaret, ırkçılık ve nefret içeren yorumlar yayınlanmayacaktır. Lütfen kişilere saygılı olun ve fikirlere cevap verin" yazıyor.  İlginçtir, Türk-Yahudi taraflarının karşılıklı küfürlerinin (küfrün üzerine xxxxx yazarak veya o bölümün silinerek)  ve hakaretlerin, İsrail/Türk düşmanlığının ve nefret söylemlerinin, tehditlerin dahi yayınlandığı bir yerde; bu yorum yayınlanmadı.  Belki onlar da Türkleri sadece hakaret eden ve saldıran barbarlar olarak göstermek istiyorlardır, kim bilir?


Biz bu sansürcü yaklaşımları, tek tip taşlamayı ve Ergenekon sürecini değersizleştirme çabalarını Ulusalcı sitelerden biliyoruz aslında. AK Parti ve Tayyip Erdoğan'ı   "demokrasi düşmanı sansürcüler"  olarak sunan bu oluşumlar; ne hikmetse, Kemalizm'e yönelik hiçbir eleştirel içeriği yayınlamadığı gibi;  Türkiye'de sansürün AK Parti ile başlamadığı, bizde hep olduğu, bir zihniyet meselesi, içselleştirilmiş bir tek tipçilik, farklı görüşler düşmanlığı olduğuna dikkat çektiğimizdeyse hiçleştirerek bundan böyle hiç bir yorumumuzu da yayınlamadı.
Ulusalcı sitelerin ikircikli tutumlarını daha önce de yazmıştım. Hasturktv.com ne alaka tabi ilk bakışta?

Acaba bazı Yahudilerin en kutsalı Silivri, Ergenekon, Mavi Marmara, 12 Eylül Referandumu filan mı diye düşünüyor insan.  Bu konuda hiçbir karşıt görüşe yer vermiyor/tahammül edemiyorlar da...

İsrail basınına  Mavi Marmara  ile ilgili bir yorum gönderin;  İsrail'in tutumunu eleştiriyorsa kesinlikle yayınlanmaz. Ama onlar bunu yapabiliyor bizim medyamızda?
AK Parti'yi sansürcü ve gerici olmak ile suçlayan,  Türk halkına cahil diyen bu kafa yapısı,  kendi duymak istemediği her şeyi  neden sansürler?
Peki bazı Yahudilere ne oluyor,  neden bu kadar Türkiye'nin iç işlerine ve siyasetine karışıyorlar?  Onlara ne Türkiye seçimlerinden?

Bir halkın içerisinde anlamlı sayıda insanın artık ülkelerinde yeni bir darbe istememesi, askeri vesayetten taraf olmaması, tepeden inmeci bir modernizme karşı çıkması onları neden rahatsız ediyor acaba?  Veya  12 Eylül Referandumu'ndan  "Evet"  çıkması?
Vatandaşlar olarak darbe girişimlerinin yargılanmasını dahi isteyemeyeceğiz, öyle mi?  İstediğimizde de satılmış, ihanet eden, takunyalı filan olacağız yani?
İsrail'i kan gölüne çevirmeyi, ne bileyim hahamlarının ibadet saatindeyken savaş uçaklarınca sinagogların bombalanması, sokak ortası cinayetleri, binlerce faili meçhuller ve değerli gençlerinin birbirini kırması gibi "masum" şeyleri planlayanlara karşı İsrail vatandaşlarının tepkisi ne olurdu?  Ya bazı Türkler bunları planlayan kişileri  "kahraman"  olarak ilan etselerdi?



Bugün 6 Kasım 2012 Salı. İstanbul Çağlayan Adliyesi 7. Ağır Ceza Mahkemesi büyük salonunda Mavi Marmara sorumluları yargılanıyor. Mahkeme kararının nasıl bir caydırıcılığı ve geçerliğinin olacağı ise tam bir muamma!

31 Mayıs 2010'da 9 tane silahsız Türk vatandaşının, "kahraman" olduklarını öğrendiğimiz İsrail askerlerince öldürülmesi ve pek çok kişinin yaralanması olayı (Gaza Flotilla Raid) sonrasında, İsrail Başbakanı Benjamin Netenyahu'nun açıklamalarını duyduğumda çok şaşırmıştım. Dönemin İsrail Genelkurmay Başkanı Gabi Ashkenazi  "Mavi Marmara'da ölmesi gerekenler öldü"  dediğinde de...  Ama Dış İşleri Bakanımız  Ahmet Davutoğlu "Türkiye'nin hiçbir sorumluluğunun olmadığını" söylediğinde daha da çok şaşırmıştım.   (bakınız:  Mavi Marmara baskınında yeni perde)

Fikriyat olarak Mavi Marmara güvertesindeki Radikal İslamcıların çok uzağındayım ve yöntemlerini desteklemiyorum. Ama öldürülen vatandaşlarımız için İsraillilerin  "Silahlı teröristler"  demesiyle onlar nasıl öyle olacak değilse,  onları öldüren İsrailli askerler de "kahraman" değil.

Bu arada: Öldürüleceğini bilmesine rağmen bu yola çıkan ve güvertede gemiden söktüğü parçalarla "zalim"e meydan okuyan bu insanların imanını görmezden gelmek mümkün mü?

EK:İHH  Başkanı Bülent Yıldırım,  bugün İstanbul Adalet Sarayı önünde yaptığı konuşmada şöyle demiş:
"Gazze'de Yahudiler olsa ve Müslümanlar aynı zulmü işlese yine giderdik."
Şaşkınlık mı demiştim?


.......... - EKİM 2014'te gelen  EDIT -
Hastürktv'de çeşitli yazıları yayınlanmakta olan, (sanırım T.C. kimliği taşıyan bir İsrail vatandaşı) "Rafael Sadi" adlı "gazeteci" olduğu söylenen birinin OdaTv'de de arasıra bazı yazıları yayınlanmakta biliyorsunuz, Ergenekon soruşturması ve Mavi Marmara saldırısından beri...

Son günlerde Türk Yahudi toplumunu CHP safında toplanmaya açıkça davet etmekte kendisi. Zaten kendine "gazeteci" diyen herkes istediği gibi at koşturuyor Türkiye'de.

“Anti-semitizm (Yahudi düşmanlığı) Türkiye'de yükselişte, öyleyse çözüm bir siyasi partide ve dahi CHP'de!”  konulu bir yazısı geçtiğimiz günlerde OdaTV'de de yayınlandı:
«Yahudiler CHP'yle barışıyor mu»  (26.09.2014)

İlgili yazıyı okuduğunuzda, belirgin bir CHP sempatisine çağrının yanı sıra, CHP'nin yeni lider adayı olarak Tuncay Özkan ve Muammer İnce'ye mavi boncuk yollanmakta...  Ancak Tuncay Özkan,  bizzat yazar tarafından  «inançlı ve yeminli  idealist biri»  olarak iltifatlandırılmakta...
Tuncay ÖZKAN  ve  "idealizm"?
Elbette insanlar istediklerine inanmakta özgür,  çoğu zaman da işine geldiği gibi... Gene de bir insan birine kefil olurken biraz temkinli olmaz mı?

Bunları diyecektim ama bu yöndeki eleştirel yorumlarımı Hastürk'te yayınlamadılar. Daha önce de ima ettiğim gibi,  Siyonist siyasetin bambaşka öncelikleri ve kutsalları var.

Öyle ise:  "Yaşasın Rafael Sadi  ve  CHP kardeşliği!"


3 Kasım 2012 Cumartesi

 Twitter'dan derlediklerim  (Ekim2012-IV)


Eylül ayında Afyon'daki askeri mühimmat deposunda gerçekleşen patlamada ölen 25 asker için "Doğal afet kurbanı"  dendi.   (Yorumsuz)

("Bu yıl Coğrafya'daki  Doğal afetler  konusuna Askeriye'deki ihmaller de eklendi."   -  Bir Twitter kullanıcısı)

Asker  27 Nisan 2007'de  e-muhtıra  verince  gazeteciler, siyasetçiler
ne demişti?  İşte Darbe yanlısı yanıtlar:   http://tinyurl.com/8frfsj5
(Amma germişler!)

28 Şubat ve Balyoz Darbe Planı üzerine  daha önce burada yazmıştım, bkz: Twitter'dan derlediklerim  (Ekim 2012-I)



Genelkurmay Başkanı Necdet Özel'den  Fatih Altaylı'ya dava:
Afyon'daki patlamada ölen askerler sebebiyle kendisine eleştiriler yönelten Altaylı'ya tazminat davası açmış Sayın Genelkurmay Başkanımız.
Gurur duyabiliriz.

Orhan Kemal Cengiz'in  konu ile ilgili yazısı:
Bu toprakların altında, ortada ne savaş ne çatışma varken ‘zayi olmuş’  kaç genç çocuk yatıyor,  bilen var mı?"
(Necdet Özel  versus  Fatih Altaylı"   -  5.10.2012, Radikal)



3 Ekim 2012  -  Suriye'de sınıra yakın çatışmalar sırasında Akçakale'ye top mermisi düştü:   5 ölü,  çok sayıda yaralı.

Ve  4 Ekim 2012  -  Suriye'ye sınır ötesi tezkeresi  Meclis'ten geçti.
AKP ile MHP tezkereyi el ele geçirdi.

‏Afyon ne oldu?   Bir bucuk aydir Afyon'daki birlikte yasanani aydinlatamayanlar,  Akcakale'de sinir otesinden gelen mermiyi 1 gunde mi cozduler?   (@eksihabermas)

Ayşe Hür  -  ‏@HurAyse:  Önce topu kimin attığını tespit etmeye ne dersiniz? Ya muhalifler Turkiye'yi Suriye batağına çekmek için kasten atmışlarsa?
      @fatihusalan:  Merminin nereden, hangi mesafeden ve kim tarafindan atildigini silahli kuvvetlerimiz belirlemeden top atisi yapmaz takdir edersiniz.
Ayşe Hür:  Roboski'de 'yanlışlıkla' 34 vatandaşını bombalayan,  Afyon'da 'yanlışlıkla'  25 askerini öldüren  TSK'dan mı  söz ediyorsunuz?


Başbakanlık:  "Bu provokasyonu karşılıksız bırakmayacağız."

Provokasyon ise karşılık niye?  Karşılık veriyorsan niye provokasyon dedin!
(Servet Kocakaya  - ‏ @servetkocakaya)

"Urfa'ya paşa geldi",   blog neşriyatı...
(Ali Topuz  -  Radikal İnternet, 12 Ekim 2012)




Militarizm-Milliyetçilik-Cinsiyetçilik üçgeninde nefret böyle "normalleşiyor",
şiddete zemin oluşturuyor: pic.twitter.com/4z8OY17P

Sözde laik olduğunu iddia edip  her Kurban Bayramında bağış talep eden TSK Dernekleri'ne iki çift lafım var.  Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu?  (‏@KapkaraMizah)

Yaa bu nasıl bir kafa yapısıdır,  kadın eş yine evlenebilir fln?  İnsan bu "İnsan"!
"Bakanlık:  O zaten mahkûm  ne tazminatı!"



Aziz ÜSTEL: "Ben de bacak bacak üstüne attığım için Kenan EVREN tarafından kovulmuştum TRT'den."

Kenan EVREN:  "Bu herif Devlet Başkanı izliyor mu diye düşünecek  ve bacak bacak üstüne atmayacak,  kovun gitsin!"

(Gerçekten kendini yeryüzünün/bölgesinin tek efendisi sanan kibirliler için Ötekileri kovmak çok kolay ve hak!  +  Güç nerde,  Şakşakçılarla ve emir kulları orda!)


.

Bir Diyalog    
Endişesiz Modern  -  @MehmedVII:   New York
LaGuardia Havaalani'nda  resmi militarist dua:
"God Bless Our Troops"
   @canilecanan: Benim az da olsa tanıdığım Amerikalıların önemli bir bölümünde ciddi bir militarist damar var. Ordularını sürekli kutsuyorlar.

@MehmedVII: Amerikalilar'daki militarizm bizimkinden çok daha kuvvetli birçok acidan. Toplum askere, gaziye vs. TR'dekinden çok çok daha+ / fazla sahip çıkıyor, Askeriyeyi kurumsal olarak destekliyor. Birçok kurum ve firma profesyonel askerlik yapmış olanlara destek+ / oluyor, indirim sağlıyor. İnsanlar askere zorla degil isteyerek gidiyor,  ordu gelişmişliğin ve gücün simgesi konumunda +
Yani militarizm konusunda ABD'den daha iyi bir konumdayiz diyebilirim  :)
@canilecanan:  Aynen, ben de böyle düşünüyordum :) Aslında biz yabancıları pek tanımıyoruz.  Bu Militarizm konusunu mesela..




Mehmet Ali Birand:  Bugun meclis darbeler komisyonuna 4 darbenin ortak yonlerini anlattim. Tek suclu asker degil, hepimiz sorumluyuz, dedim.
pic.twitter.com/7pfosvZC

Bir sabah kalkalim da sehitsiz, olumsuz, trafik kazasiz bir gune baslayalim.  Yetti... Yetti... Yettiiiiii....
Sehitlerimizin adlarina bakiyorum. Allah saklasin, ancak bir tek ust duzey veya zengin veya taninmis bir ailenin cocugu yok.  Garip degil mi?

Eger Hakim ve Savci adaylari da kopya cekip sinavin iptaline neden olabiliyorlarsa, vay halimize.  Yarginin nesine guvenelim?

Cemil Çicek plaket yalakaligindan vaz gecilmesini istemis. İmkansiz. Yasaklayana kadar kimse vazgecmez.  Yalakalik milletin ruhunda var!!!

Pespaye bir adamin yaptigi, gercekten pespaye bir film icin İslam dunyasi ayaklaniyorsa,  bu ummet aglanacak halde demektir.
(@mabirand32gun)




..........AK Parti  kongresi
30 Eylül Pazar - AK Parti 4. Olağan Büyük Kongresi yapılmıştı Ankara'da, onu atlamışım. "Hedef 2023" ve büyük hedef "2071" denmiş. Tayyip Erdoğan'ın hitabet sanatını daha da geliştirdiğinden, etkili bir konuşmacı olduğundan bahsedildi; "Türk-İslam sentezi"ne yapılan yüksek vurgudan dem vuruldu.
Pek çok yabancı konuk katılmış kongreye. Irak Kürt Bölgesel Yönetim Başkanı Mesud Barzani ve Hamas Lideri Halid Meşal konuşmalar yapmış. Meşal'in konuşmasının çok alkışlandığı söylendi. Bir de çeviri hatası olmuş galiba:   Salonda "İslam aleminin liderisin" şeklinde yapılan tercüme vatandaşları şahlandırmış.  (Esası: "Sen sadece bir Türk lider değilsin,  artık İslam aleminin de bir liderisin."  / "an Islamic leader")

Twitter'dan alıntılar ile devam ediyorum:


Bülent Arınç  -  ‏@bulent_arinc:
Liderimiz ve Milletimizin kahramanı Recep Tayyip Erdoğan  gönlünden, kalbinden gelen sözleri ve ufkuyla  bizleri 1071'den 2071'e götürdü.

Ayşe Hür  -  ‏@HurAyse:  AKP Kongresi'nde Barzani  "bilinmeyen bir dilde" konuşuyor.  "Gün ola harman ola" diye boşa dememişler.

Sincan'da  "Kudüs gecesi"  sahnelendi diye tankları yürütenlere, bir gün böyle bir kongre olacak deseler,  Çevik Bir   Ankara'yı bombalatırdı. (@mervesebnem)

Hilâl Kaplan ‏ -  @hilal_kaplan:
Ak Parti kongresini Netenyahu izliyordur, değil mi :))
      ‏@sucluyorum:   ÇATIM ÇATIM ÇATLYORDUR AYOL!   RT @hilal_kaplan Ak Parti kongresini Netenyahu izliyordur, değil mi :))
     @canilecanan: @sucluyorum @hilal_kaplan  Bayadır böyle gülmemiştim, sağolasınız.


Oya Baydar'dan hamaset eleştirisi:  Kof Hamasete Teslim Olmamak İçin (3.10.2012, T24)
Kof hamaset bizde ve benzeri Doğulu ülkelerde, özellikle de Arap ve İslam âleminde pek yadırganmaz; hatta beğenilir, alkışlanır. (...) Bunda derin kültürel kökler kadar kendini ezilmiş, aşağılanmış hissetmenin; toplumsal, tarihsel, sınıfsal mağduriyet duygusunun da payı vardır. Kitleler liderin hamasi nutuklarıyla kendilerinden geçerlerken yaralarına merhem sürüldüğünü hisseder, çok ihtiyaç duydukları umudu, kendilerine şanlı diye pazarlanan bir geçmiş üzerinden yeniden inşa eder.
...
Bizde hamasî nutukların ayrılmaz parçası: şehitlik edebiyatı, şanlı geçmiş, düşmana karşı Türklük ve îman gücüyle kazanılmış zaferler (her zaman bir düşman vardır, yoksa yaratılır) ve o şanlı geçmiş üzerine kurulacak parlak gelecek vaadleridir. Buna aldığı kadar dinî motif, bir tutam da milliyetçilik eklediniz mi hamaset yahninizin tadına doyum olmaz.
...
Yani Erdoğan'ın demokrasi, haklar, özgürlükler, kimlikler konusundaki ufku ve zihniyet dünyası; hamasî nutuklarla hitap ettiği kendi kitlesinin bir santim üstünde değil, hatta siyasal hesaplara bulandığı için, belki de birkaç santim altında.


Ahmet Altan da  "İkili Kırılma"  başlıklı yazısında konuya değindi, tümü dikkat çekici bir makale  (2 Ekim, Taraf)..  Ama kabul edelim ki eğitimli cahillerimiz de hamaseti seviyor.
Yabancı konukların kimlikleri, AKP'nin seçtiği yolu ve yeni müttefiklerini ortaya koyuyordu.
"Daha fazla demokrasi" diyen Batı'ya Kemalistlerin duyduğu nefretin benzerine şimdi AKP'de rastlıyoruz. "Demokrasiyi ve bireyi" merkeze alan bir demokrasi anlayışı artık onları tedirgin ediyor.


Sanırım bu kongre aslında AB'ye veda partisiydi aslında! Tek kelime AB geçmedi. Etrafa bakınca da izi bile yoktu. bye bye AB!   (@_ElifYilmaz)

Ali Topuz'un şu yazısı da dikkatimi çekti:
Bütün sağ bir nutka sığdı  (2 Ekim 2012,  Radikal)




Bu arada dikkat çeken bir isim de Orhan Miroğlu oldu. Kendisini Taraf gazetesindeki yazıları ile tanımıştım, acı dolu bir kişisel hikaye üzerinden Kürtlerin yakın tarihini anlatıyordu. Ve gazeteyi düzenli okumayı bıraktığım dönemde galiba bir eksen kayması olmuş kendisinde... Ahmet Altan'ın Başbakan Erdoğan'a "tek adam zihniyeti" merkezli eleştirel üslübunu eleştirdi, Taraf'tan olaylı bir şekilde ayrıldı, zamanında kendisini ölümle tehdit ettiği söylenen  (bkz: Aralık 2010-2) PKK'ya karşı onu manşetlerle savunmuş Ahmet Altan'ın ve Yazı işlerinin örgüte hizmet ettiği gibi açıklamalar yaptı Yeni Akit ve Haber Vaktim'e...  Ve bir de baktık ki kongre öncesi AKP Merkezinde Erdoğan ile biraraya gelen bir Miroğlu vardı. AK Parti kongresine de katıldı. Şu an siyaseten yasaklı olduğu için parti bünyesine katılamadığı söyleniyor.
Bu arada HAS Parti Genel Bşk. Numan Kurtulmuş ve Anayasa Mahkemesi eski raportörü  Osman Can  artık resmen AKP'li!


Orhan Miroğlu  Akit'e konuşmuş.  şaka gibi bir içerik, dil.
KCK operasyonlarına da sahip çıkmış..  bu kadarını beklemezdim, onun adına da utanıyorum.   (@zd99)
Hayat ne tuhaf! İnsanlar nerden nereyee? Miroğlu sonradan mı değişti, yoksa başlangıçta mı bir yüzünü gizledi?  İlginç.

Miroğlu'nun AKP ile ilişkisi bana  (Mehmet) Metiner'in  HADEP yönetiminde yer almasını çağrıştırdı. Farklar mutlaka var ama arayışlar benzeşiyor.
(Ruşen Çakır  -  @cakir_rusen)



Nobel Ödülleri
Mo Yan,  winner of the Nobel Prize for Literature / Nobel Edebiyat Ödülü

Nobel Edebiyat Ödülü  2006'da Türkiyeli bir yazara verildi.  Ödülü salyalı küfürlerle ve yazarı ölümle tehdit ederek kutladık. (@ismailsancak)

2012 Nobel Barış Ödülü  Avrupa Birliği'nin!
#Norway granted #Nobel prize for peace to European Union. Quite ridiculous knowing that Norway itself rejected joining the #EU even TWICE! (‏@SyrianSunnyBoy)


Altın Portakal:  Tr.de putlar/yalanlar kırılmadığı sürece sinema sektörü gelişmez.  Jürinin reklamını yapmak,  adı belli aynı tipleri plaketlendirmek ve nostalji için düzenlenir törenler.


Semih Gümüş  -  @semihgumus:   Tanrım, sen bize hiç acımaz mısın! /
Kırk Dokuz yılda bir Ödül Töreni düzenlemeyi öğrenemediğimize göre...
     @zd99:  Soner Yalçın kalibresinde bir adama,  "Toplumsal Vicdan Ödülü" veren kurum/etkinlik, kendini lağvetse daha hayırlı bir yapmış olur.



Yeni Büyükşehirler
Bülent Arınç ‏ -  @bulent_arinc:
Kanun ile 13 ilimiz: Manisa, Malatya, Van, Aydın, Şanlıurfa, Trabzon, Balıkesir, Denizli, Hatay, K.Maraş, Mardin, Muğla, Tekirdağ Büyükşehir olacaktır.


Şehitlik
Devletin Kürt politikasını tamamen şehit aileleri ekseninde tutmaya çalışanlar başlıca duygu sömürücü savaş tacirleri.

Serdar Kaya ‏ -  @derinsular:  Devlet memuru din adamı,  duruma uygun masalı anlatarak görevini yapıyor:   Şehidin ablası, kadın binbaşıyı şaşırttı

İdeolojiler gazoz gibi  bekledikçe gazı kaçıyor,  içilmez oluyor. (@kuntakinteden)


İktidarın yeni ideolojisi:  Statükocu reformizm
"CHP, zaman tünelinden çıkamayan bir parti olarak kendini ve gündemi değiştirme konusundaki iktidarsızlığını sürdürürken ..."
...
"AK Parti'nin kendi ideolojisi militer devlet kültürüne son derece yatkın olduğundan, kendi icraatına dokunmayan bir militarist yapıyı ve sessizliği kendisine destek unsuru olarak kullanabilme esnekliğine sahip."



(Olaylı 29 Ekim Cumhuriyet kutlamaları ve birkaç gelişme daha eksik kaldı.)