17 Aralık 2010 Cuma

 Gündem  Aralık 2010-1


Bira: Basit bir alkollü içecek olmasına rağmen, gün geçtikçe fiyatı alıp başını gitmekte. Bir kutu biranın fiyatı 3.5 TL'yi geçti. Böylece "Dünyanın en pahalı akaryakıtından sonra,  en pahalı alkolünü tüketenler yine bizler oluyoruz galiba."   (katil balina,  Ek$i)

Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in alkollü içkilere getirilen Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) artışını; "Derdimiz gelir değil. Zammı halkın sağlığı için yaptık"  diye savunduğunu hatırlatırım.



Eğitim: Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu, "Bütün düz liselerin 2014 yılına kadar Anadolu Lisesi'ne dönüştürüleceğini"  söyledi.

ÖSS'ye iki sene kala, "Kredili sistem" saçmalığının bir anda tüm ülkede zorunlu kılınmasıyla darbe yemiş bir neslin mensubu olarak,  gene diyorum ki:

Anadolu Liseleri bir zamanlar bu ülkedeki iyi kalitede eğitim veren eğitim-öğretim kurumları arasındaydı.  Ülke ortalamasına göre nitelikli yabancı dil ve üniversite başarısı,  ayrıca disiplin kazan(dır)ma açısından önemli okullardı.  Onları da  "hallettik",  sırada ne var?



Silah: TBMM Silah Alt Komisyonu, hazırladığı "Silah Kanunu Tasarısı" ile Türkiye'de en yaygın kullanıma sahip silah olan pompalı tüfek taşıma yaşını 18'e indirdi. Tasarı TBMM'den geçerse, isteyen kişi 5 silah ruhsatı alıp  bu silahların ikisini üstünde taşıyabilecek. Üstelik silah alımı için artık tam teşekküllü bir devlet hastanesinden heyet raporu almak da gerekmeyecek, tek bir hekimin vereceği rapor dahi yeterli kabul edilecek.  Bu değişiklikle, eski sabıkalılara da silah izni verileceği söyleniyor.

Ntv'nin ŞU haberinde, "Milletvekillerinin önerisiyle tasarıda inanılmaz değişiklikler yapıldığı"  söyleniyor. Milletvekillerimizin önemli kısmının, belinde silah taşıyan sabıkalı kişiler oldukları malum.
Sonuçta  "Bireysel silahlanma" gibi Amerikan temel değerlerinden biri daha düşüncesizce ve sanki kültürümüzde yeterince kan yokmuş gibi, daha da bu topraklara salınıyor.  Konuyla ilgili görüşü sorulan Silah Üreticileri, Satıcıları ve Sevenleri Derneği (SÜSASD) Başkanı Cuma İçten, "İç savaş çıkarsa silah gerekir,  Boşnaklar silahlanmış olsaydı Sırplar bu kadar kolay katliam yapabilir miydi?" demiş. Silahların ve kanın en iyi beslendiği yerlerden biri milliyetçilik,  şüphesiz ki.



Öğrenci protestoları ve Yumurta olayları: Daha önce ayrı bir blog yazımda giriş yapmıştım bu konuya:  (bkz:  15 Aralık 2010 Çarşamba)
Ayrıca 15 Aralık 2010'da ODTÜ'de de bir protesto gösterisi vardı. İşin içinde Başbakan da olunca (RTE),  Çelik Kuvvet ve Polis tam teşekkül hazır bulundu.



Siyasi  atışma  eşiği .......
CHP İstanbul milletvekili Mehmet Sevigen  Meclis kürsüsünde yaptığı bir konuşmada, Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış'a "Yumurta tutmayan, iz bırakmayan takım elbise"  hediye etti.

Egemen Bağış, Ankara Siyasal'da katıldığı bir konferans çıkışı makam aracına binerken kendisine yumurta atan Nihal Çarıkçı adlı öğrenci hakkında  "ceketinin kirlendiğini"  belirterek şikayetçi olmuştu.

Sevigen'in bu şovuna Twitter kanalıyla yanıt veren Bağış, Sevigen'in ayıp ettiğini belirtti ve "Mini kamera getireyim, ne yapacaklarını iyi bilirler"  ifadesini kullandı.

İşte siyasetçilerimizin gündem içerikleri!  Üslup mu?  O zaten yok.




Tansu Çiller: Hazır "mevcut siyasi tablo" konusunda güncel bir örnek de vermişken, bu güzide kadın siyasetçimizden bahsetmenin de sırası geldi.
Yandaki ünlü bir fotosu. 1993 Haziran ayında DYP Genel Başkanlığı'na adaylığını koyduğunda, benzeri bir fotosu afişlerde yaygın biçimde kullanılmıştı. "Türkiye tarihinde bembeyaz bir sayfa açacağım" söylemleri içerisinde "bacımız" olarak önce DYP başkanlığına,  sonra da Başbakanlık koltuğuna hızla yükseldi; ve kendisi ile ülkenin kaderi değişmeyecek şekilde karanlığa gömüldü. Faili meçhuller ve Güneydoğu politikaları konusunda olsun, bitmeyen yolsuzlukları ve kirli ilişkileri, Susurluk olaylarındaki harika yorumları  ("Devlet için kurşun atan da yiyen de şereflidir")  vb...

"Bu kadar güzel ve eğitimli bir kadın, erkek siyasetçiler gibi kötülükler yapamaz" diye düşünenleri utandırırcasına; güce sahip olabilmek için bir kadının ne kadar erkekleşebileceğinin an be an örneklerini sergilemek ile geçmişti kısaca devri.

Ülkedeki mevcut siyasi kısırlık halinde, birilerinin aklına da Demirel gelmiş. (Zaten belli bir çevrede 'ölümsüz aday' gibi kendisi, sürekli adı geçiyor.) Şimdi de Demokrat Parti (DP) Genel Başkanlığı'na adaylığını koyacağı ve tekrar aktif siyasete geri döneceği konuşuluyor.
Türkiye'nin siyasi geleceği pek parlak gözükmüyor açıkçası.




AİHM'den  Türkiye'ye  HADEP cezası
Biliyorsunuz yıllardır Kürt siyasi partilerinin biri kapatılıyor, biri açılıyor. Nerdeyse Türk Yüksek Hukuku kendini "Kürt siyasetini meşru zeminlerde yaptırtmamaya" adadı yıllarca kendini.  (bkz: DTP'nin kapatılması)

Biliyorsunuz Kürt siyasi partilerine karşı egemenlerimizin bir alerjisi var, sürekli kapatıyorlar. Benim hatırlayabildiğim kadarıyla DEP, HADEP, DEHAP (?), DTP... Şimdilerde de BDP'yi kapatmaya çalışıyorlar.  (Birileri illaki kadınları kapattırır,  birileri partileri...)
Olaylara bu pencereden bakınca, insanların dağa çıkmaları adeta teşvik edilmiş diyenlere de bir kulak vermek lazım. Üstelik çoğu zaman bu kapatma davaları yeterli hukuki delillendirme yapılmadan, ideolojik ve salt "milliyetçi/kafatasçı devlet anlayışı" ile yapıldığından; AİHM/Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne itirazların taşınması ile Türkiye ağır cezalar ödemeye mahkum ediliyor.

Evet, şimdi habere gelelim: AİHM, Anayasa Mahkemesi tarafından 2003 yılında kapatılan HADEP/Halkın Demokrasi Partisi'nin yaptığı şikayette Türkiye'yi haksız buldu. 2003 yılında yapılan başvuru böylece karara bağlanırken, "Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (bkz: European Convention on Human Rights)  toplanma ve örgütlenme hakkıyla ilgili 11. maddesinin Türkiye tarafından ihlal edildiğine" hükmedildi. Türkiye karar gereği mahkeme masrafları da içinde olmak üzere  yaklaşık 26 bin Avro ceza ödeyecek.

Kişisel Yorumum:  AİHM'de cezaya çarptırıldığımız kimbilir kaçıncı dava bu? Zaman aşımından düşürülüp AİHM'e gidilip ceza aldıklarımız var bir de... Doğu'daki askerlerin taciz-tecavüzleriyle ilgili olanlar zaten Türk Basını'nda yer almaz bile...
Peki bu para cezaları nereden çıkıyor dersiniz?  İlgili davalara bakan sorumlu hukuk kadrosundan  veya  Adalet Bakanlarından filan mı?
Komik omaya çalışmayalım, tabi ki gene senin benim vergimden ve bu devletin kasasından çıkıyor. Ve (altı sıfır atılma öncesinin parasıyla) trilyonların bozuk para gibi aktığı bir kanal oluyor.
AİHM'de ödenen bu gibi nice cazanın T.C. kasasından değil de, davalara hükmeden ilgili hukuk kadrosu ile "zaman aşımları"na bizzat neden olan hukuk ve adalet çevreleri + ilgili resmi makamlar ve yetkililerden kesilmesi gibi bir uygulamaya başlansa;  bu tarz pek çok sorumsuzluk için hayırlı bir gelişme olur kanaatindeyim.


TSK Açısı
Bu arada, Meclis kürsüsünden yapılan Kürtçe konuşmalar ve "iki dil" tartışmalarına TSK son noktayı koydu. Genelkurmay'ın internet sitesinden yapılan 5 maddelik açıklamanın ayrıntıları için bkz: Tartışmaları endişeyle izliyoruz.
Açıklamada "T.C. Anayasası'nın değiştirilmeyecek hükümleri arasında yer alan 3.maddesinin,  'Türkiye devleti,  ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür.
Dili Türkçedir'  şeklinde olduğu"
  not düşülmüş.

(Oldu olacak TSK bir siyasi parti açsa da, kendisi de rahat etse biz de rahat etsek. Hazır PKK'nın açılımı da "Partiya Karkerên Kurdistan", yani "Kürdistan İşçi Partisi"  demekmiş  ve (yersen)  parti imiş madem!  (Kaynak: Wikipedia)

Yani bu açıklamayı TBMM'de ve Türk siyasetinde dile getirebilecek kimse yok herhalde ki bu kadar ısrar edilen temel şeyleri söylemek Türk Silahlı Kuvvetleri'ne düşmüş.)
.

Aralık 2010 döneminde yazdığım tüm gündem yazılarım için:

1 yorum:

canilecanan dedi ki...


Nimet Baş:  Eğitimi mahvetmek adına son kazmayı vurmuş muhterem insan.  Muhterem,  çünkü Türkiye'deki eğitim sistemini  ve  Tevhid-i Tedrisat Kanunu'nu  ondan önce eleştirmek o kadar kolay değildi, en azından bazı çevrelerde... Ondan sonrası hepten tufan olduğundan,  geçmişte mümkün olmayanlar artık mümkün.