15 Haziran 2009 Pazartesi

 Zahid AKMAN


Gündemdeki adam.
Neredeyse bütün  Deniz Feneri  Davası  onun üzerine yıkıldı. Sanırsın ki bütün parayı bu adam tek başına yedi. O derece bir günah keçisi! Dikkat ederseniz ne Kanal 7'nin adı geçiyor, ne AKP'nin... Güzel bir dikkat dağıtma yöntemi.

(Adam da ne pişkinmiş be kardeşim! Makamına zamkla yapışmış adeta!
Belki de birileri fısıldıyordur kulağına:

"Zahidim. Sen milleti kıllandırmaya devam et,  söz malların sana geri iade"  diye...)


Oysa bir zamanlar  Esra Ceyhan'ımda türkü çığırıyor,  Bülent Ersoy'a verip veriştiriyor,  Can ile Petek'in  (Can Tanrıyar  ile  Petek Dinçöz'ün) canlı yayında nikahını kıyarken  örnek Türk aile yapısı  ve  evliliğin zaruriyetinden bahsebiliyordu.  Hey gidi günler!

Geçen gün kendisiyle ilgili konuşurken ortamdaki kızlardan biri çıktı ve dedi ki:  "Ne var Beyaz Show'a onlarla katılmışsa?  Bence orda bir sorun yok."
Kısa bir sessizlikten sonra aramızdan biri kalkıp açıklamaya çalıştı. Ben de özet geçip, "Hırsızla polis yan yana" dedim.  Ama baktım kız hâlâ mavi ekran, pek de tınmış deyip kendi haline bıraktık.  Eh, okumuş cahillerin sayısı bu kadar çok olunca, böyle Deniz Fenerleri ve bu düzenin kahramanlarıyla karşılaşmamız da son derece normal. Belki ileride Zahid'i özleriz bile. En azından Zahidimin ağzı bozuk değil.

Bu kadar patırtı ve "İstifa et!" çağrıları içerisinde dahi huzurunu ve sükunetini bozmayan Zahid Bey ile ilgili yazdığım eski bir yazımda,  kendisinin bu özelliğini fark edip dilime dolamışım.  Şeytan ayrıntıda gizli:



Petek Dinçöz ile,  Televole ve Pazar Keyfi programlarının yapımcısı mı yaratıcısı mı işte öyle bişeyi olan bir şahsiyetin kanlı "canlı" nikah şahidi olan  RTÜK (KÜTÜK)  insanı:
Aykut Zahid Akman.
"Canlı"sı da Beyaz Şov ortamı oluyor.

Şimdi zaten Petek Dinçöz, Can Tanrıyar ve Zahid Akman; tam bir "ÜÇÜ BİR ARADA"! Bir de bu üçlüye Beyaz(ıt Öztürk) katılınca enstantanelerden enstantane beğen sevgili sulu izleyici.
(°bkz: Türk televizyon tarihindeki enstantaneler)

Hayır, programı izlemedim. Ama sağ olsun haber bültenleri ve gazeteler, bu çok mühim olayı gözümüze gözümüze soktu günlerce... Haftalarca... Zahit Akman'ın ismini ilk defa bu nikah olayı ile duydum. İlk defa bu yayınla gördüm. Ne olduğu ne olmadığı belli oluyordu zaten.
Sonradan bir kez de Esra Ceyhan'ın programında gördüm (Esra Ceyhan'la A'dan Z'ye miydi neydi adı?) Esra Ceyhan hakkındaki görüşlerimi buraya daha önce de yazmıştım, fazla ayrıntısına girmiyorum şimdi.

Bu programda ne işi var ki bu ademoğlunun diye hayretle bakarkene bir de tutup kanlı canlı şarkı/türkü söylemez mi bu adam?
O dönemler Esra hanımın yeni doğum yaptığı, pek bir sinirli olduğu zamanlardı. Başımızın üzerinde yeriniz var Esrası'nın zerresi kalmamıştı geriye, artık o derece.  Bakıcı ve dadılar konusunda Türk kadının gözünü açıyor, şer odaklarına karşı aileyi koruma dalında gönüllü bir nefer olarak hizmet ediyordu.  Hamilelikte aldığı kilolar  ve
-epey zaman sonra açıkladığı-  eşinin doğum sonrası kendisini beğenmeyiş halleri Esra hanımı çileden çıkartıyor, hanımefendi adeta burnundan soluyordu. Sanırsın ki bu hanım şahsiyet, hayrına televizyon programı yapıyor,  sırf  "amme hizmeti"  nâmına!

İşte o kadar sinir törpüsü olan bir insanın canlı yayınında dahi sakindi bu bey. O kadar gerginliğin içinde bile şarkı söylüyordu, söyleyebiliyordu.  Herkes de onun bu sükunetine hayretle bakıyordu.

Ülke olarak karanlığa batan; olmaması gereken insanlar ve mevkilerle, olmaması gereken diğerlerinin dip dibe gittiği şeytani bir sistem olma yolunda ilerlemekteyiz. Bunun "derin" tarafını Susurluk ile gördük örneğin... Mafya, âmir, milletvekili, tetikçi... Ne ararsan vardı orda. Şimdilerde de Ergenekon var. Danıştay bombacısı, bir zamanların askeri dokunulmazı Veli Küçük, Karagümrük Çetesi, Hrant Dink ve Sabancı katillerinin resmi geçidinde seç seç beğen örnekleri uzayıp gidiyor.

Magazinin durumu ise yıllardır olduğu gibi... Yaz gelip de televizyon ile işi biten ünlümüz derhal cep telefonuna sarılıp rehberde kayıtlı olan magazin müdürleri  ve  tanıdığı programcıları arayıp  tatile çıktığını, bir yat gezisi düşündüklerini haber veriyor; tarih-yer-muhit bilgilerini veriyor  ve sonra vay anassını sayın seyirciler:  Yatta basıldı/yakalandı!

Bunları nereden mi öğreniyoruz? Sonradan kendileri ve/veya magazinci abileri açıklıyorlar pazarlıklarını canlı yayınlarda. Tam bir "kovalayan ile kovalanan bir arada" durumları.
(Aynı danışıklı hali  faili meçhul cinayetlerde,  Emniyet/Jandarma ile silahı çeken katiller arasında da görebiliyoruz kimi zaman.)

Şimdilerde de Aydın Doğan-RTE pazarlıkları gündemde mesela. RTE özünde diyor ki,  "Ben ve partim ile ilgili şu şu konuların üzerine fazla gitmeyin. Ben de sizin taleplerinize karşı hoş yaklaşayım, sizi kırdırmayayım."

Şimdi bu Zahid bey de kalkmış, kendisinin denetimi altında olan televizyon ekranlarındaki ses getiren yayınlarda, el ele göz göze şarkılar-türküler söylüyor, nikah şahitliği yapıyor... Arta kalan zamanlarını bir yerlere kuryelik yaparak geçiriyor,  Kanal 7'nin de eski kurucularından-yöneticilerindenmiş öğrenmiş olduk Deniz Feneri Derneği olayları ile vs.

Allah başarılarını daim kılsın diyoruz. Bu memlekette ne Zahidler geldi geçti,  hepsinin de işi tıkırında gitti değil mi?


Hiç yorum yok: