23 Haziran 2009 Salı

Sağlık


Aslında bugün çok başka bir konu hakkında yazmayı düşünüyordum ama hayat işte... Beklenmedik bir şekilde, ani olarak diz kapağımın arkasından giren bir krampla sarsıldım.  Sanırım  bir kas rahatsızlığı
ya da kronik romatizmanın bir başka oyunu. Nadiren olan bu hal düzenlileşmeye başladı. Her kramp sancısı 15 dakikayı bulmaya ve ertesi gün damarların sertleştiği ilgili ayağı hareket ettirememeye veya olduğun yerden fazla uzaklaşamamaya...

Böyle ani  ACI  anlarında, insan hiç olmadığı kadar kendi yalnızlığı ve çaresizliği ile yüzleşiyor. Benim gibi çocukluğunda şiddetli ateşli hastalıklar geçirmiş biri için bu hastalıklı bedenlerimiz Tanrı'ya isyan nedeni. Sanırım o kadar itaatkar değilim veya olamıyorum.
Kendi seçmediğimiz bedenlerimizin, ne olduğunu anlayamadığımız dertleriyle uğraşırken bazen böyle yaşam-ölüm sınırına yanaştığımız olabiliyor.  Ve özgürlüğümüzün önündeki en büyük engel olan maddi bedenlerimiz:  Yaşamak zorunda olduğumuz F-tipi hücreler.

O  acıdan  beynin ve tüm sinirlerin zonklaması anında, yaş ilerlemesiyle edindiğim tek şey,  Sağlık ve Zaman'ın aslında ne kadar değerli olduğunu anlamak oldu.  Ve tabii geçmişte burun kıvırdığım bir diğer şey:  ŞÜKÜR.  Aslında sadece iki ayak üzerinde sağlam ve dengeli durabilmemiz bile başlı başına bir saadet! Bunu başarmak gerçek bir tatmin mevzusu:  Bugün bunu anladım.

Bizleri üzen, mutsuz eden, sanki yaşam enerjimizi sömüren; benmerkezci (bencil), ilgisiz, duyarsız; ikili oynayan insanlar, maskeliler, ezik ruhlar; cimriler, hesapçılar, kariyeristler  ve  kah aşağılık kompleksli  kah kibri boyundan büyük makam sahibi insanlarla çevriliyken;  bazen fazlaca karamsarlaşıp kinle dolabiliyoruz.
Böyle sarsıntılı sınır anlarında  değerli ile değersiz arasındaki farkı daha iyi anlıyor insan,  yaşam nefesine daha çok sahip çıkıyor.


(bkz: Sağlık mı?)

Hiç yorum yok: