12 Nisan 2009 Pazar

Kaderciliğin Sıradanlığı  ve  Kolaycılık


Dün gece, Radikal gazetesinin internet sitesinde geçtiğimiz Mart ayının olaylarından biri hakkında kaleme alınmış bir yazı okudum. Recep Yazıcıoğlu  ile beraber bindikleri helikopterde  geçirdikleri kaza sonrası hayatta kalıp yardım isteyen tek insan olan gazeteci İsmail Güneş  hakkında.
(bkz:  İsmail Güneş'in hayatımızdaki yeri)


Bu yazıyı okuyunca,  aslında benzeri bir başka trajik olayı  gene bu sene içerisinde,  Maraş dağlarında değil de  Uludağ'da gördüğümüzü hatırladım,  Ümit Özgen  olayı ile.


Uludağ'a arkadaşlarıyla tatile çıkan üniversite öğrencisi bir genç  siste kaybolmuş;  cep telefonuyla saatlerce yardım istemiş;  ancak yetkililerin adeta boşvermişlikleri sebebiyle 24 saatten fazla zaman boyunca  (göstermelik ve kısa süreli aramalar sayesinde)  bulunamamış; ölmek üzere bir halde bulunduğundaysa teçhizatsız arama yapıldığından  (su, sıcak sıvı gıda gibi  temel şeyler hazırda olmadığından)  ve araç için çıkış yolunu bilen bir insan evladı ilgili birimlerde bulunmadığından;  yaşam-ölüm sınırındaki bir insanın hayatına yazı-tura atılmış,  "Zaten her şey Allah'tan geldiğinden"  ve konuya uygun bir bahane her zaman hali hazırda nöbette beklediğinden; olaydaki  fiyasko  arama-kurtarma çalışması eleştirileceğine;
"Gencin bulunduğu yeri değiştirmiş olması  ve  hareket etmesi"  eleştirisi ortaya atılmıştı.  Merkez medya da,  işin içindeki Turkcell eleştirileri nedeniyle bunu servis edip hemen el birliğiyle hatalıların üstünü kapatmıştı.
Olayın ayrıntıları için bakınız:   Ümit Özgen'i kim öldürdü?


Bu iki insanın ortak noktası:
Kışın ortasında dağ başında  düşme/kaybolma,
cep telefonuyla 112/arkadaş/Polis aranarak yardım isteme, aranmama/sallanmama/bulunmama/karanlık noktalar...
Ve epey zaman sonra ulaşılan cesetler...  Bu teknoloji çağında?

İkisinin de donarak ölmesi,  ikisinin de  yetkililere ve insanlara  sesini duyurarak uzun uzun yardım beklemesi,  ikisinin de ümitli olması,
ikisinin de seslerini duyacak ilgili-bilgili insan bulamamaları.
Ve ikisi de,  canlarının sistem karşısındaki değersizliğini anladığında,
ışığı kendi kendilerine bulmaya çalıştı.



1 yorum:

canilecanan dedi ki...

Bu yazıya "çelişki" etiketi vermemin bazı nedenleri var. Biri de ölen gazeteci ile ilgili otopsi raporu. Kazadan sonra telefonu ile yardım isteyen ve gayet düzgün konuşan gazeteci, otopsi sonucuna göre "çenesi kırılmış ve kesinlikle konuşamaz". Ayrıca kaburgasında ve bacağında kırıklar olduğu söyleniyor. O halde 600 küsür metre mesafeyi dağ başında nasıl gittiği de ayrı muamma.